Higgs alanı teorisine tasavvufi yaklaşım

Bizim bu makaledeki amacımız, yukarıda  anlattığımız Higgs alanı teorisini  İslami tasavvuf  açısından ele almaktır. İslam tasavvufu evrenin yaratılışına ve varlık (ontolojik) problemlerine kendine has bir tarzda yaklaşmaktadır. Tabii ki bu yaklaşımlara, İslam inancının temel teşkil ettiğini söylemeliyiz. Amacımızı daha iyi ifade edebilmek için önce, tasavvuftaki  varlık  anlayışının temel esaslarını aşağıda sıralayacağız. Sonra da bunlarla  Higgs alanı arasındaki benzerlik ve uyumsuzluklarla ilgili görüşlerimizi dile getireceğiz. Ümit ederiz ki bu konuyla ilgilenen  ve bu konu hakkında düşünen insanlara, konunun açıklığa kavuşması  bakımından yardımcı olabiliriz. Başarı Allah’tandır.

İslam inancına göre  ‘Allah var idi ve O’nunla beraber başka bir şey  yoktu.’  Allah Teâlâ alemi var etmek ve onun kendisinin bildiği  tarzda yaratılışını  başlatmak isteyince, bu yüce iradeden tümel hakikate yönelik bir tecelli gerçekleştirmişti. Bunun sonucu olarak, ondan Hebâ  diye isimlendirilen bir hakikat meydana gelmiştir. Hebâ alemde yaratılmış ilk varlıktır ve alemin inşası için harç ve toprak gibidir.

Sonra Allah Teâlâ, nuruyla bu Hebâ’ya tecelli etmiştir.  Akılcıların Heyula  diye isimlendirdikleri bu Hebâ’dan, her şey  kendi güç ve istidadınca bir şey kabul etmiştir. Bu İlahi Nur, Hebâ ve Tümel Hakikatten Akıl diye isimlendirilen  Muhammedî Hakikat yaratılmıştır. Bu hakikat bütün alemin efendisi  ve varlıkta ortaya çıkan ilk şey olmuştur. Daha sonra,  Muhammedî Hakikatin  Hebâ’ da tecellisi ile alemin  hakikati ortaya  çıkmıştır. Buna göre, alemde gördüğümüz her şey Muhammedî Hakikatin bir tecellisi olup,  onun nurundan Hebâ içinde  yaratılmıştır.

Hebâ doğada bulunan  bütün suretlere, yani doğada bulunan her şeye yayılmıştır. Hiçbir suret  onun etkisinin dışında kalmamıştır.  Hebâ bütün suretlerde  kendi hakikati ile bulunur. Bu hakikat bölünmez ve eksiklikle nitelenmez. Tıpkı,  beyaz olan eşyalarda beyazın zatı ve  hakikati ile bulunması gibidir. Hebâ’nın alemde bu şekilde yayılması tevhidin (bir olmanın) bir sonucudur.

Yukarıda anlattığımız Higgs alanı da, Hebâ gibi bütün evrende yayılmış olarak tasavvur edilmektedir. Higgs alanının işlevi, Hebâ’nın evrendeki işleminin bir parçası olarak düşünülebilir. Olaya şöyle de yaklaşabiliriz: Evrendeki her şey  Hebâ’dan kendi güç ve istidadına göre bir şeyler almasının özel bir hali, taneciklerin Higgs alanında kendi güç ve istidadına göre kütle kazanıp veya kazanmaması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu durum o taneciğin ezelde yaratılmış  olan istidadının bir sonucudur. Bu düşünce  tasavvuf ile Higgs alanı teorisi arasında bir benzerliği ifade etmektedir.

Bununla beraber, tasavvuf ile Higgs alanı teorisi arasında bazı çelişkiler de vardır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Higgs bozonunun bir  kütlesi vardır, fakat ayrıca bu bozon kütle kazanma mekanizmasının baş oyuncusudur. Bu durumda şu soruyu sormak gerekmez mi: Higgs bozonu kütlesini nasıl kazanmıştır? Tasavvufa göre bir şey kendisinin nedeni olamaz. Çünkü aksi halde bu durum, nedenin nedenle aynı olmasına yol açar ki, bu bir şeyin  mertebe bakımından kendisinden önce  gelmesi demektir. Böyle bir şey ise anlamsızdır. Dolayısıyla, kütle kazanma mekanizması olarak düşünülen Higgs alanındaki Higgs bozonlarının  etkileşmeleri için kütlesi olmayan bir bozonun bulunması gerekir. Fakat Higgs bozonuna bir kütle isnat  etmeğe neden ihtiyaç duyuluyor. Bu hususu, eğer matematiksel model gerektiriyorsa modelin değiştirilmesi; eğer deneyler gerektiriyorsa  Higgs bozonunun tanımının değiştirilmesi gerekmektedir.

Bütün kainat sebep ve sonuçlarla birbirlerine bağlıdırlar. Bununla beraber sebepler sayesinde olguların oluştuğunu düşünenler yanılmaktadır. Bu yanılgı aynen şu ifadede de vardır: Higgs bozonları, Higgs alanı ile etkileşime giren taneciklerin kütle kazanmalarına sebep olmaktadır. Bu çeşit ifadeler fizik teorilerin bir çoğunda vardır. Örneğin, fotonların, elektro-magnetik alanının oluşmasına sebep olmaktadır,  ifadesi de böyle bir yanılgı taşımaktadır. Burada tasavvufla temelde çelişen bir durum vardır.  Tasavvufa göre aslında sebepler vesilesi ile  olgular oluşmaktadır. Vesile yerine sayesinde ifadesinin kullanılması  Allah’a şirk koşmak olur. Evren, Allah Teâlâ’nın yaratıcısı olduğu bir yazılım programı ile  yönetilmektedir. Higgs bozonu yazılımın kendisi değil, yazılımın kullanıcısıdır. O yüzden sebep değil vesiledir. Biz sadece yazılım programının nasıl işlediğini gözlemeye çalışmaktayız. Bununla beraber, yazılım programının  nasıl işlediğini tam olarak görme şansına da sahip değiliz. Çünkü bu programda uluhiyet unsurları vardır. Bizim bu uluhiyet unsurlarını idrak etmemiz  mümkün değildir. 

Buna göre ‘ Bozonlar taneciklerin kütle kazanmasına sebep olmaktadır ’ , cümlesi yerine, ‘Higgs bozonları taneciklerin kütle kazanmasına vesile olmaktadır’ ifadesini kullanmak daha doğrudur.  Bununla beraber müspet bilimcilerin bir kısmı sebeplere birer vesile gözüyle bakmazlar. Onlar sebeplere gerçek bir kudret ve güç vererek olguların asıl kaynakları olarak görürler. Bir kısmı da esas sebeplerin Allah Teâlâ tarafından yaratıldığına inanır ve bizim gözlemlediğimiz olaylardaki sebeplerin birer vesile olduğuna inanırlar. Tasavvufa göre Higgs bozonları, Higgs alanı içinde maddeye kütle kazandırmaya vesiledir, yoksa asıl sebebi değildir.

Asıl sebep Allah Teâlâ’dır. Çünkü Allah Teâlâ, varlık tecellisi ile şeyleri var etmiştir ve onların varlıklarını bu tecelli ile devam ettirmektedir. Allah Teâlâ’nın el-Alim ismi, onların suretlerine ilişerek onları çeşitli özelliklerle süslemiştir. Bunlardan biri de bir maddenin kütleye sahip olmasıdır. Alem, ilahi isimlerin avucu içindedir. İsimler alemi iki yönden yönlendirirler. Kendi hakikatlerine göre ve varlıklara ait istidatlara göre. Buna göre her varlık kendi istidadına göre, kütle sahibi olur veya olmayabilir. Bunlar o eşyanın ezelde yaratılmış olan istidadının bir sonucudur.

Allah herhangi bir şeyi rastlantı olarak yaratmaz. Allah her şeyi doğru bir bilgi, irade, bilinmeyen bir takdir ve kazaya göre meydana getirir. Dolayısıyla herhangi bir olayın veya varlığın, daha önce O’nun bilgisinde meydana gelmiş  olması gerekir.

Alemdeki bütün hakikatler ilahi hakikatlerle irtibatlıdır. Bu irtibatı anlamak son derecede güçtür.  Üzerinde, keşif ve akılla ortadan kalkmayacak pek çok perde vardır.

İnsanların doğadaki düzeni incelemesine ve onun nasıl çalıştığını anlamak istemesine tasavvuf açısından olumlu bakılır. Çünkü kainat Allah Teâlâ’nın yazdığı (yarattığı) bir yazılım programı ile işlemektedir.  Bu yazılım programının nasıl çalıştığını anlamaya çalışmak insanı  Allah’a yaklaştırır. İnsan doğadaki fevkalade olguları görüp onların nasıl bir ilahi düzen içinde işlediklerini fark edince  hayrete düşer. Bu Allah’a yaklaşmanın bir adımıdır.

Bütün fizik teorilerinde olduğu gibi, Higgs alanının tanımlandığı Standart model de, makalenin baş tarafında anlattığımız gibi, bir çok problemler ve eksikliklere sahiptir. Bu doğanın ontolojik yapısından dolayı kaçınılmazdır. Müspet bilimciler bu eksiklikleri gidermek için yeni modeller geliştirirler. Ancak her yeni model de beraberinde yeni problemler ve eksiklikler getirir. Tasavvufta akılcılar dediğimiz bilim adamları, akıl ve duyu yoluyla bu eksikliklerin giderilip en sonunda evrenin yazılım programının bütün detayları ile anlaşılabileceğine inanırlar. Onlara göre, fizikteki yeni buluşlar sayesinde teorilerdeki eksikliklerin giderek azalacağı ve en sonunda her şeyi içine alan ve doğadaki her şeyi açıklayabilen bir teorinin inşa edileceğini ümit ve iddia etmek  mümkündür.  Fakat bu gelişmelerin, onların iddia ettiği gibi bir noktaya doğru yakınsadığı söylenemez. Her yeni  yaklaşım bir çok yeni problemin ve eksikliğin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bizce, fizikteki bilimsel gelişmeler bir noktaya yakınsamak yerine ıraksamaktadır. Bununla beraber, bu gerçeğin insanı ümitsizliğe götürüp araştırma yapmaktan uzaklaştırmamalıdır. Çünkü İslam inancına göre ilimle uğraşmak farzdır ve Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan bilimsel çalışmalar insana sevap kazandırır.

Yukarıdaki problemi daha iyi anlayabilmek için, doğanın varlıksal (ontolojik) yapısının tasavvuf açısından ele alınması gerekir. Tasavvufa göre alemde eşyanın iki yönü vardır. Birisi yaratıcısına olan yönü, diğeri aleme olan yönüdür.  Akıl ve duyuların kullanılarak yapılan araştırmalarda, biz ancak eşyanın aleme bakan yüzünü inceleyebiliriz. Eşyanın ilaha bakan yönünü göremediğimiz için eşya ve olgular hakkındaki bilgimiz eksik kalmaktadır. Bunu bugüne kadar ortaya atılan bütün fizik teorilerinde görmekteyiz. Hiçbir teori tam ve mutlak bir gerçeklikle geçerli değildir. Eşyanın aleme bakan yönü eşyanın zahiri tarafıdır. Eşyanın yaratanına bakan yönü ise onun batını tarafıdır.  Eşyanın batını tarafını akıl ve duyularla anlamak mümkün değildir. Çünkü akıl ve duyular sınırlıdır. Eşyanın batını yönü ancak keşif yoluyla görülebilir. Bu ise Sırlar ilminin metodudur. Sırlar ilmi yoluyla elde edilen bilgilere tasavvufi bilgiler denir. Bu bilgilere akıl ve duyularla ulaşmak imkansızdır.

Sonuç

Evrende ortaya çıkan bütün olgu ve  şeyler,  Allah Teâlâ’nın  evrenin oluşu ve işleyişi ile ilgili yarattığı ve sahibi olduğu bir yazılım programı ile gerçekleşmektedir.  İnsanın görevi bu yazılım programını anlamak ve bu şekilde Allah Teâlâ’nın yücelerden yüce olduğunu idrak etmektir. İnsan bu yolla Rabbine yaklaşabilir. Bununla beraber yaratılışın doğasında olan bazı gerçekler, insanın bu yazılım programını tamamen idrak etmeye engeldir. Akıl ve duyular yoluyla ancak doğanın zahiri tarafı incelenebilir. Doğanın batını tarafını incelemek için  keşif yolunu kullanmak gerekir. Bu ise Sırlar ilminin bir metodudur. Bu nedenle fizik gibi ilimler doğanın ancak zahiri yönünü inceleyebildiğinden, elde ettikleri bilgiler eksik ve hatalı olmaktadır. Higgs bozonu ile ilgili elde edilen bilgiler de bu bakımdan eksik ve hatalı olabilir. Bu bakımından bilim adamlarının bu konuda, kainatın sırrını keşfettik gibi  kesin iddialarda bulunmaları yanlıştır ve objektif değildir. Hele bir bozona tanrısal vasıflar yüklemek tamamen ilim dışıdır.

Müslümanların bu konuda duyarlı olmaları ve İslamın Ehl-i Sünnet itikadına aykırı olan her türlü iddia ve ifadelerden uzak durmaları gerekmektedir. Doğanın araştırılması İslam kuralları dahilinde her zaman takdirle karşılanmalıdır. Allah, bütün dostları ilmi seven ve ilme hizmet edenlerden eylesin.

 

Makalenin hazırlanmasında faydalanılan kaynaklar:

‘101 Soruda Kuantum’, Kenneth W. Ford, Alfa Basım Yayım, İstanbul,2011

‘Biraz Kuantumdan Zarar Gelmez’, Marcus Chown,Alfa Basım Yayım, İstanbul,2010

‘Fütûhât’ı Mekkiyye’, İbn Arabî, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2010

‘Higgs keşfedildi, şimdi ne olacak?’, Kerem Cankoçak, Bilim ve Gelecek, Ağustos, 2012

‘Sadreddin Konevî’de Bilgi ve Varlık',Ekrem Demirli, İz Yayıncılık, İstanbul, 2005

‘Science,Mathematics and Sufism’,H. Bayman,www.henrybayman.com  

 ‘Varlık Ağacı’, İbn Arabî, İz Yayıncılık, İstanbul, 2010

‘Varlığın Dili’, İsmail Hakkı Bursevî, İz Yayıncılık, İstanbul, 2010

Zamanın Daha Kısa Tarihi’, Stephen Hawking, Doğan Kitap, İstanbul,2006

 

Makale ile ilgili  yorum ve eleştirileriniz için :    yorum@ilimvetasavvuf.com

Anasayfa        Makaleler