Tasavvuf ve İzafiyet Teorisi

Yayımlama Tarihi: 29.12.2015

İzafiyet Teorisi Nedir?

Einstein 1905 yılında özel izafiyet teorisini açıklamıştır. Bu teoriye göre, bütün varlıklar ve varlıkların fiziki eylemleri izafidir. Yani bunlar zaman, mekan ve hareket bakımından birbirlerinden bağımsız değillerdir. Aksine bunların hepsi birbirine bağlıdır. Bu görüşler o zamana kadar geçerli olarak görülen Galileo ve Newton’un mekaniğine  aykırıydı. Onlara göre zaman mutlak idi ve harekete bağlı değildi.

Özel izafiyet teorisi bir çok öngörülerde bulunmuştur. Bunların bazıları şöyledir:

• Hızlanan bir hareket yapan cisim için zaman daha yavaş akmaya başlayacaktır. Cismin hızı ışık hızına ulaşınca o cisim için zaman duracaktır.

• Cisimler hızlandıkça hareket doğrultusundaki boyları kısalacaktır.

• Hiçbir cisim ışık hızından daha hızlı gidemez.

Özel izafiyet teorisi çeşitli deneylerle sınanmış ve doğru olduğu görülmüştür. Ancak bu deneyler belirli bir çerçeve içinde yapılmıştır. Bu çerçevelerin dışına çıkıldığında aynı deneyler yapılamamıştır. Örneğin ışık hızından daha büyük bir hızın olamayacağı ancak parçacık hızlandırıcılarında bugüne kadar gözlemlenebilmiştir. Fakat evrende öyle olaylar vardır ki bunların oluş hızları ışık hızından çok daha fazladır. Örneğin kütle çekimin etki hızı böyledir. Aynı şekilde insanın idrak (anlama) hızı böyledir.

Einstein 1916 yılında,  özel görelilik ve Newton’un evrensel kütle çekim yasasını genelleştirerek, kütle çekimini uzayzaman da, yani  mekan ve zamandan oluşan 4 boyutlu uzayda tanımlayabilmiştir. Bu teoriye de Genel İzafiyet Teorisi denmiştir. Bu teoride zamanın akışı, uzayın geometrisi, serbest düşme yapan cisimlerin hareketi, ışığın yayılımı gibi konulardaki öngörüler, klasik fiziğin önermeleri ile açık ve belirgin farklılıklar gösterir. Bu teorinin bütün öngörüleri deney ve gözlemlerle ile doğrulanmıştır. Bu teori kütle çekimi açıklayan ve deneylerle uyum sağlayan en basit teoridir. Buna rağmen, teorinin hala cevaplayamadığı sorular mevcuttur.

Özel izafiyet kütle çekimi yokluğunda tanımlanır. Pratik uygulamalarda kütle çekimi ihmal edilebilirse bu model en uygunudur. Fakat kütle çekiminin işin içine girdiği hallerde özel izafiyet yeterli kalmaz, onun yerine genel izafiyet teorisi kullanılmalıdır. Bu bakımdan genel izafiyet yerçekiminin bir metrik teorisidir. Genel izafiyet birçok fiziksel sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bunlardan bazıları teorinin aksiyomlarından doğrudan çıkarılırken bazıları da teorinin ilan edilmesinden sonra bugüne kadar yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Bu sonuçlardan bazıları şunlardır:

Kütle çekimi ile zamanın kayması:

Teoriye göre zamanın akışını yerçekimi etkiler. Uzaktaki büyük bir cismin yanında, örneğin güneşin yanında, zamanın akışı daha yavaştır. Karadeliklerin yakınında geçen bir yıl dünya üzerinde geçen iki yıla denktir. Bu etkiye kütle çekimsel zaman genişlemesi denir.

Kütle çekimi ile ışığın sapması:

Genel izafiyet ışığın yolunun yerçekimsel alanda büküleceğini öngörür. Kütlesi büyük olan bir cismin yanından geçerken ışık o cisme doğru sapar. Bu etki, güneşin yanından geçen uzak yıldızların ışıklarının güneşe doğru saptıklarının gözlenmesiyle doğrulanmıştır. Bu sapma olayı ile zamanın gecikmesi olayı birbiriyle yakından ilgilidir. Çünkü kütle çekimsel bir alana doğru ışık sinyallerinin hareket etmesi, alanın olmadığı bölgelere göre daha yavaş olacağı beklenir.

Yörüngesel gecikme:

Yörüngesel cisimlerin hareket şekilleri ve periyotları bakımından genel izafiyet teorisi, klasik fizikten farklı sonuçlar öngörür. Kütle çekimsel dalgaların emilimi ve göreliliğin yönü ile ilgili etkilerin neden olduğu yörüngesel gecikmeler vardır. Bu yörüngeler tam eliptik değildir fakat odağına göre dönen bir elipse benzer. Bu dönüş gül eğimi gibi bir şekil oluşturur.

Kuantum teorisi ile ilişkisi:

Genel izafiyet ile kuantum teorisinin nasıl bağdaştırılacağı hala açık bir sorudur.

Geçerli durumlar:

Genel izafiyet teorisi bugüne kadar birçok kesin gözlemsel ve deneysel testler veren kozmoloji ve kütle çekimi modelini fazlaca başarılı modelini ortaya koymaktadır. Fakat teorinin tamamlanmadığını gösteren güçlü bulgular vardır. Kuantum kütle çekiminin ve uzayzaman tuhaflıklarının gerçeklikleri sorusu açık kalır. Kara madde ve kara enerji için kanıt olarak alınan gözlemsel bilgiler yeni bir fizik ihtiyacı gösterir. Genel izafiyet ilerki araştırmalar bakımından zengindir. İleride yeni modellerin oluşumu beklenebilir.

Aşağıda izafiyet teorisi tasavvufî açıdan ele alınacaktır. Teori ile tasavvuf arasındaki uygunluklar ve çelişmeler incelenecektir.     

 

İzafiyet Teorisinin tasavvufî yorumu

Bütün akıl ilimleriyle oluşturulan teorilerde olduğu gibi izafiyet teorisinde de, akıl ve duyuların verileriyle oluşturulup denendiği için eksiklik ve çelişkiler mevcuttur. Bunun nedeni alemdeki varlıkların özü ve hakikati yalnız akıl ve duyularla anlaşılamaz. Yani fizik teorileriyle mutlak gerçeği ortaya koymak mümkün değildir. Günümüzde de bunu itiraf eden bilim insanları vardır. Örneğin, Stephen Hawking, ‘Zamanın Daha Kısa Tarihi’ adlı kitabında şunları yazıyor: ‘Fiziksel Kuramlar, birer varsayım olmaları bakımından daima geçicidir, asla kanıtlayamazsınız. Deneylerin sonuçları, kuramla ne kadar uyumlu çıkarsa çıksın, bir sonraki sonucun, kuramla çelişmeyeceğinden emin olamazsınız.’ (sayfa 18).    

Daha önceki makalelerde anlatıldığı gibi, evrendeki her varlığın iki yüzü vardır. Bir yüz evrene yöneliktir. Diğer yüzü ise kendisini yaratan Hakk’a yöneliktir. Varlığın yaratanına yönelik yüzü akıl ve duyularla algılanamaz. Akıl ve duyularla ancak varlığın evrene yönelik yüzü algılanabilir. Bu nedenle, akıl ilimleri, yalnız akıl ve duyuların verileriyle,  varlıkları ve aralarındaki etkileşimin yapısını tam ve çelişkisiz olarak algılamaları imkansızdır. Varlıkların ve aralarındaki etkileşimlerin tam ve eksiksiz olarak anlaşabilmesi için Sırlar ilmine ihtiyaç vardır. Sırlar ilminin temelinde ise vahiy ve keşif bilgileri yatar. Ancak bu bilgiler bile bize varlıklar ve aralarındaki etkileşimlerin gerçeğini tam olarak açıklamak için yeterli olmayabilir. Çünkü ilahi kudret, insanın ulaşabileceği bilgiyi bir yerde sınırlamıştır. Bununla beraber, izafiyet teorisinin bazı konularıyla ilgili olarak vahiy ve keşif bilgileri yardımıyla neler söylenebileceğini aşağıda ifade etmeye çalışacağız.

 

•  Einstein izafiyet teorisini 1916 da ortaya attığında, evrenin durağan bir yapıda olduğunu düşünmekteydi. Bunu sağlamak için denklemlerine, kozmolojik sabit olarak adlandırdığı yeni bir parametre eklemişti. Ancak 1929 da Hubble evrenin durağan olmadığını ve genişlediğini tespit etmiştir. Evrenin genişlediğine dair gözlemlerden sonra, Einstein kozmolojik sabiti hayatının en büyük hatası olarak ifade eder.

 Evrenin durağan olmadığını ve genişlemekte olduğunu İslam alimleri asırlarca önce ifade etmişlerdir. Kuran-ı Kerim’deki Zariyat suresinin 47. Ayetinde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ‘Biz göğü kudretimizle bina ettik. Şüphesiz onu biz genişleteciyiz.’ Bu ayette evrenin genişlemekte olduğu ifade edilmektedir. Einstein’dan 1300 sene evvel ifade edilen bu gerçekler nasılsa batılılar tarafından dikkate alınmamıştır. İslam tasavvufçuları da, keşif bilgileriyle evrenin durağan olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bugünden 900 sene önce İbn Arabî Hazretleri, evrendeki her varlığın dairesel hareket ettiğini, durağanlığın ise yokluk olduğunu ifade etmiştir. Yani bir varlık hareket etmiyorsa var oluşunu kaybederek  yokluk alemine geri dönmektedir. Bu konular daha önceki makalelerimizde detaylı olarak anlatılmıştır.

 

• İzafiyet teorisinin temel varsayımlarından biri, cisimlerin hızının ışık hızını, yani 300.000 km/sn’ yi aşamayacağıdır. Bu varsayım alemdeki her oluşum için geçerli midir? Evrende bu varsayıma aykırı oluşumlar mevcuttur. Örneğin güneşin ışığı bize 8 dakikada gelmektedir. Fakat bizim güneşi algılamamız anlık bir olaydır. Dolayısıyla algılama olayındaki hız ışık hızından kat ve kat fazladır. Ayrıca bazı yıldızların ışıkları bize milyonlarca yıl sonra gelmektedir. Fakat bizim bu yıldızları algılamamız bir anda olmaktadır. Dolayısıyla evrendeki oluşumlar için hız kavramını ışık hızıyla üstten sınırlamak pek mantıklı gözükmüyor.

Aynı şekilde, kütle çekim kuvvetinin taşıyıcısı olarak düşünülen gravitonların hareket hızı nedir? Gravitonların var oldukları şimdiye kadar gözlenememiş olmalarına rağmen, onların hızları hakkında düşünmek yanlış bir şey değildir. Kütle çekim etkileşiminin hızının ışık hızından büyük olması gerektiği insana daha mantıklı gelmektedir. Çünkü, kütle çekim kuvvetinin taşıyıcıları olan gravitonların hızları ışık hızından küçük olsaydı, güneş ışığının bize 8 dakika sonra gelmesinin ardından kütle çekimin etki etmesi beklenirdi. Bu şekilde gecikmeli bir etki ile güneş sisteminin nasıl ayakta durabileceği tartışmalı bir hal alacağı muhakkaktır.

 

• İzafiyet teorisinde, cisimlerin uzayzamanda,  jeodezik eğriler üzerinde hareket ettikleri öngörülmektedir. Tasavvufta da varlıkların eğrisel yörüngeler üzerinde hareket ettikleri ifade edilmektedir. Dolayısıyla izafiyet teorisi burada tasavvufî bilgilerle benzerlik göstermektedir. Buna göre evrende doğrusal bir hareket yoktur. Bir hareket bize doğrusal gözükse de, aslında o eğrisel bir yörünge üzerindedir. Bu durum Kuran-ı Kerim’deki şu ayette ifade edilmektedir: ‘… onların her biri kendi yörüngelerinde yüzerler.’ (Yasin suresi, ayet 40).  Bu eğrisellik bütün evreni kapsamaktadır. Bu bağlamdaki eğrisellik kavramı evrendeki her varlık için geçerli olduğu gibi insan için de geçerlidir. Ayrıca bu eğrisellik yalnız insanın 3 boyutlu uzaydaki mekanik hareketi ile ilgili değildir. İnsanın bütün hayatının parametreleri, gerek maddesel ve gerekse ruhsal, bir bütün halinde eğrisel bir yörünge çizer. Bu eğrisel yörüngeler bir dairesel hareketin bir parçasını gösterir. Bu bilgiler tasavvufî bilgilerdir. Bunları akıl ve duyularla ispat etmek mümkün değildir. Bu eğrisel yörüngeler bir yerde o insanın kader eğrisi olarak düşünülebilir. Fakat buradaki eğrisel yörünge için bir matematiksel model oluşturmak söz konusu olamaz.  

Bu dairesel hareketlerde tekrar ilk duruma dönüş diye bir şey söz konusu değildir. Buradaki dairesel hareketten anlaşılan daima ileriye doğru bir harekettir. Hiçbir zaman geriye dönüş yoktur. Bu anlayış izafiyet teorisindeki jeodezik eğrilerle benzerlik göstermektedir. Bu, izafiyet teorisinde herhangi bir yörüngenin apsisinin (yörüngesel hareket eden bir cismin sistemin kütlesinin merkezine en yakın olduğu yer) devinmesidir. Yörünge eliptik değildir, fakat odağına göre dönen bir elipse benzer ve gül eğimi gibi bir şekil ile sonuçlanır.   

 

•  Serbest düşme yapan bir cismin aşağıya doğru aldığı yol, cismin kütlesine bağlı değildir. Yani bütün cisimler serbest düşmede aynı ivmeli hareketi yaparlar. Serbest düşme hareketinin denklemi bu bakımdan cismin kütlesini içermez. Bu bir tespittir. Buna serbest düşmenin evrenselliği denir. Serbest düşmedeki bu evrenselliğin nedeni hakkında teori herhangi bir  cevap verememektedir. Sadece böyle bir sonuç ortadadır. İzafiyet teorisi de bunu bir öngörü olarak kullanır.

Bu evrenselliğin açıklaması tasavvufta mevcuttur. Kuran-ı Kerim’de Bakara suresi 74. ayetinde taşların Allah korkusundan aşağıya düştükleri ifade edilmektedir. Yüksekte olan bir cisim, eğer kendisine engel olan başka bir durum yoksa, aşağıya düşer, çünkü Allah karşısında yüksekte durmak onun kabulleneceği bir şey değildir. Cisim, Allah karşısında haya duyduğundan yüksekte duramaz ve aşağıya düşer. Bu durum bize tasavvufta tespit edilen bazı hususları akla getirmektedir. Tasavvufa göre bütün cisimler Allah’ı tanırlar, çünkü ruhları oldukları için canlıdırlar. Bütün cisimler Allah’ın büyüklüğünü idrak ettikleri için Allah’a karşı kendi iradeleri ile yüksekte durmaktan haya ederler. Bu nedenle aşağıya düşerler. Bu istisnasız bütün varlıklar için geçerli olduğundan, serbest düşmede hareket cismin ne olduğuna ve cismin kütlesine  bağlı değildir.  Çünkü Allah’tan korkma istisnasız küçük ve büyük her cisim için geçerlidir.

Yukarıya doğru atılan taş ise, kendisine etki eden bir kuvvetten dolayı, yukarıya doğru bir müddet gider. Hızı sıfır olunca tekrar aşağıya doğru  düşmeye bağlar. Çünkü tepe noktasında artık kendisini engelleyen bir kuvvet yoktur ve kendi iradesi ile baş başadır. O da Allah’a saygı göstermeyi tercih ederek aşağıya düşmeye başlar.

 

•  Kütle çekim etkileşiminin nedeni bugüne kadar kesin olarak  açıklanabilmiş değildir.  Yaygın olan kanaat, kütle çekim kuvvetini, graviton denilen taneciklerin iki kütle arasındaki gidip gelmelerle  oluşturduğudur. Bu güne kadar gravitonların ne varlıkları ne de fiziksel özellikleri tespit edilebilmiştir.

Kütlelerin birbirlerini kütle çekim kuvveti ile çekmelerine tasavvufî bir yorum getirmek mümkündür. Kütlelerin birbirini çekmesi Vahdet’e yani birlemeye (tevhid) yönelik bir davranıştır. Başka etkiler olmadığı sürece kütlelerin birbirlerini  ittikleri hiç gözlenmemiştir. Cisimlerin ruha sahip olmaları nedeniyle canlıdırlar ve Allah’ın varlığını ve sıfatlarını tanımaktadırlar. Kütleler tevhidi gerçekleştirmek için birleşmeye gayret ederler, yani birbirlerinin çekerek birleşmeye çalışırlar. Bütün bunların hepsi sonuçta Allah karşısında gösterdikleri haşyetin ifadesidir.

Yalnız kütle çekimi değil, diğer bütün etkileşim kuvvetleri için de benzer şeyler düşünülebilir. Tabii ki bunlar için  yalnız akıl yürütme değil, onları destekleyen vahiy ve keşif bilgilerine ihtiyaç vardır. Burada ledunni ilme sahip olanların bu konuları ele almaları gerekir. Çünkü bu gerçekler ancak ledunni ilmi bilen insanların keşif bilgileriyle ortaya çıkabilir.

 

•  İzafiyet teorisinde zaman üç boyutlu uzayla iç içe olduğu, dolayısıyla zaman, mekan ve hareketlerin birbirlerinden bağımsız olmadıkları düşünülmektedir.  Ancak tasavvufta zaman bu anlamda değildir. Tasavvufa göre zaman bir zarftır. Bu zarfın içinde olaylar belirli bir sırayla meydana gelir. Üç boyutlu uzay ise yalnız görülen evrene ait bir modeldir. Bununla beraber, tasavvufa göre mevcut olan alemler yalnız bizim dünyamızın içinde bulunduğu evren değildir. Gördüğümüz bu evrenin dışında da başka alemler mevcuttur. Gayb alemleri için üç boyutluluk geçerli değildir. Ama gayb aleminde zaman zarf olarak mevcuttur. Bu zarfta Allah Teâlâ’nın Ed-Dehr ismi işlevini yapmaktadır. Alemler arasında zaman miktarları (vakt) izafidir.

 

•  Işığın aldığı yolun kütle çekim nedeniyle bükülmesi, uzaktaki bir astronomik cismin gökyüzünde aynı anda birden fazla yerde görüntüsünün belirmesine sebep olur.  Bu olay kütle çekimsel merceklenme diye adlandırılır. Tasavvufta da bir kişinin aynı anda birçok yerde gözükmesi mümkündür. Fakat bu ışığın bükülmesi sonucu değildir. Bu olay tamamen ilahi kudretin iradesiyle oluşan bir olgudur. Buradaki aynılık bir göz aldanması değildir. Halbuki kütle çekimsel merceklenme gözün yanılmasıdır.

Tasavvuftaki birden fazla yerde görülme olayına bir örnek, İsmail Hakkı Bursevî Hazretlerinin hanımının anlattığı bir vakıada görülmektedir. Bursevî’nin hanımı eşinin çalıştığı odaya yemeğini götürdüğünde, odada  Bursevî Hazretlerinin 40 tane aynısını görür. Yemeği hangisine vermesi gerektiğini düşünürken içlerinden biri eliyle yemeği kendisine getirmesini işaret eder. Hanımı o zaman anlar ki esas eşi odur. Yemeği götürür onun önüne koyar. Bu olaydaki gözüken benzerler bir ışık yanılması değil, doğrudan ilahi iradenin bir tecellisidir. Dolayısıyla alem yalnız dünyamızın içinde bulunduğu üç boyutlu evren değildir. Bu evren dışında da bir çok alemler vardır.

 

•  Genel izafilik teorisine göre bir ışığın titreşimine hiçbir şey yetişemez ya da yakalayamaz. Işık bir A noktasından bir B noktasına gönderilmeden A daki olayın etkisi B noktasına ulaşamaz. Böyle bir düşünceden şunu mu anlıyoruz? Evrendeki bütün etkileşimler ışığın arkasından gelir veya etkileşimlerden önce bir ışığın yani bir elektromagnetik dalganın olayda etki etmesi gerekir. Bu oldukça ileri seviyede bir iddiadır. Böyle bir düşünceyi haklı çıkarmayan olaylar tasavvur edilebilir. Örneğin dünyanın bir yerinde gece hüküm sürerken güneş ışığı o yere ulaşmaz, ama güneşin kütle çekim kuvveti o yerde etkisini sürdürmektedir. Bu tespit uzayın her noktası için geçerlidir. Uzayın herhangi bir noktasında etki etme bağlamında hangi kuvvetlerin önceliği vardır.  Bu zor ve cevaplaması nerdeyse mümkün olamayan bir sorudur.

Bir yere ışığın düşmesi ile orada yapılacak etkinin sebebi yalnız gelen ışık mıdır?  Tasavvufa göre, ışığın düştüğü yerin ışığın etkisini kabul edecek kabiliyette olması gerekir. Eğer ışığın düştüğü yer ışığın etkisini kabul edecek bir kabiliyette değilse, orada ışığın etkisi söz konusu olmaz. Bizim güneş ışığını görmemiz, gözlerimizin güneş ışığını kabul etme kabiliyetinde olmasının bir sonucudur, diğer bir deyimle gözümüzün nurunun gelen nur ile birleşmesi görülme olayını sağlar. Bu bütün cisimler için böyledir. Tasavvufta şu belirtilmiştir ki, bir cismin aydınlanabilmesi için, ışığın düştüğü yerin ışığı kabul edebilir yapıda ve kabiliyette olması gerekir. Aksi halde aydınlanma olmaz.  Evrendeki kara maddelerin görülmeme nedeni, üzerlerine düşen ışığı (elektromagnetik dalgaları) kabul edecek kabiliyette olmamalarıdır. Bütün bunlardan şu sonucu çıkarabiliriz herhalde: Elektromagnetik dalgaların evrendeki olaylarda dominant bir rolü yoktur. Her cisim gayb alemindeki ayan-ı sabitesinin (hakikatinin) kabiliyetine göre, herhangi bir etkileşime karşılık gösterme durumundadır. Eğer cismin hakikatinde ışığı kabul etme kabiliyeti yoksa, o cisim evrende ışığı kabul etmez ve o cisim görülmez. Bu bakımdan, izafiyet teorisinin evrendeki varlıkların gayb alemindeki hakikatlerinin durumunu hesaba katmadan ortaya atacağı her tasavvur ve öngörü bir yerde eksik çelişkili olacaktır.

 

•  İzafiyet teorisini evrim denklemleri olarak görenler, Einstein’ın denklemlerinin her bir çözümünün evrenin bütün tarihini kuşattığını iddia etmektedirler. Onlara göre çözümler şeylerin nasıl olduğunun sadece anlık bir fotoğrafı değildir. Ortaya çıkan bütün madde dolu uzayzamanın görünüşüdür. Bu çözüm her yerdeki geometrinin ve maddenin durumunu tarif eder. Böyle bir tasavvur haklı değildir ve tasavvufla çelişir. Çünkü tasavvufa göre gerçek varlık şimdiki zamandadır. Geçmiş ve gelecek zamanda yokluk hakimdir. Gelecek zamanda yokluk halinde bulunanlar şimdiki zamanda varlık kazanırlar ve sonra tekrar yokluğa dönerler, böylece onlar için geçmiş zaman olmuştur. Dolayısıyla teori evrenin bütün tarihini kuşatan çözümler verdiğini tasavvur etmekle, yokluk aleminde olup bitenleri de açıkladığını varsaymaktadır. Oysa yokluk aleminde, bizim dünyamızdaki fiziksel kurallar geçerli değildir. Dolayısıyla oralarla ilgili bir fiziksel teorinin dünyada inşa edilmesi imkansızdır. Teorinin öngördüğü denklemlerin çözümleri, şimdiki zaman ile ilgili bir takım kısmi bilgileri, doğrulukları  tam ve kesin olarak kanıtlanamasa da, ifade etmektedir. Einstein’ın teorisindeki metrik tansörü de buna karşıdır. Yani genel eşdeğerlilik nedeniyle, teorinin metrik tansörünün zaman evrimini saptamak için yeterli değildir. Ancak bazı ek koşullarla evrenin evrimi işin içine katılmağa çalışmaktadır. Fakat tasavvuf, bu tasavvurun mümkün olmadığını yukarıda anlattığımız nedenden dolayı  ifade etmektedir.

 

•  Genel izafiyet teorisine göre kütle çekim kuvvetinin sebebi uzayzamandaki eğriliklerdir. Cisimlerin bu eğrilikler üzerinde hareket etmesi kütle çekim etkileşiminin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Tasavvufta ise, feleklerin hareketleri nedeniyle etkileşim kuvvetlerinin  ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Feleklerin hareketleri dairesel yörüngelerdir. Bununla beraber feleklerin hareket ettikleri yörüngelerin içinde bulundukları uzay anlamı  ile izafiyet teorisinin uzayzamanı aynı değildir.  Feleklerin hareketleri gayb aleminde de geçerlidir. Biz gayb alemindeki uzay zarfının ne şekilde olduğunu bilmiyoruz.  Bu durumda şu şekilde düşünmemiz mümkün olabilir: Bütün etkileşim kuvvetleri feleklerin hareketiyle oluşur. Fakat feleklerin içinde bulundukları bir uzayzaman söz konusu değildir. Feleklerin hareketiyle oluşan etkileşim kuvvetlerinin etkisiyle evrenimizin uzayzamanı bükülmüştür. Evrenimizin uzayzamanında ki cisimler uzayzamanın eğrileri üzerinde hareket edince etkileşim kuvvetlerinin bir sureti ortaya çıkar. Bunlar bizim evrende tespit ettiğimiz etkileşim kuvvetleridir.    

 

•  Genel izafiyet ve kuantum teorileri modern fiziğin iki temel direğidir.  Ancak fiziğin en önemli konuları olan katı hal fiziği, elemanter parçacıklar teorisi gibi konuların temeli kuantum teorisidir. Genel izafiyet ile kuantum teorisinin bugün için bağdaştırılmaları mümkün olmamıştır. Çünkü kuantum kütle çekimi ile ilgili tahminler genel izafiyet teorisi ile bağdaşmamıştır. Bunun için fizikçiler bütün teorileri içine alan bir teori, ‘Büyük Alan Teorisi’ inşa etmek için çalışmaktadırlar. Bunun için şimdiye kadar üzerinde çalışılan teoriler hala üstesinden gelinmesi gereken kavramsal ve biçimsel sorunlara sahiptir. Gelecekte parçacık fizik deneyleri ve kozmolojik gözlemler ile sağlanan bilgiler ile, işe yarar bir umudun olmasına rağmen kuantum kütle çekim tahminlerini deneysel testlere koymanın henüz bir yolu bulunamamıştır.

Makalemizin baş tarafında da belirttiğimiz gibi ‘Büyük Alan Teorisi’ ni oluşturmak için yalnız akıl ve duyularla hareket etmek yeterli değildir. Bu konuda Sırlar İlmi’nin de verilerine başvurmak zorunludur. Bu konuda yazılmış bir çok tasavvufî yorumlar mevcuttur. Bunların da işin içine katılmasıyla tatmin edici teorilerin elde edileceğini ümit ediyoruz. Aksi halde, sadece akıl ilimleri kullanılarak elde edilecek teoriler daha önce açıkladığımız gibi, eksik ve çelişkili olacaktır.

 

Sonuç

Duyularla algıladığımız evrenimizin içindeki oluşları incelemek önemli bir uğraşıdır. Çünkü evrendeki olayların mükemmel işleyişi bize Allah’ın sanatının ne kadar yüce ve aşkın olduğunu gösterir. Hakk Teâlâ bir ayette ‘Biz size ayetlerimizi ufuklarda ve nefislerinizde göstereceğiz.’ buyurmaktadır. İşte ufuklarda gösterilen ayetler, evrenimizdeki olayların arkasında bulunan gerçeklerdir. Evrenimizdeki bütün olaylar Allah’ın birer ayetidir. Dolayısıyla evrendeki olayları incelemek ve onları açıklamak için uğraşmak Müslümanlar için gereklidir. Bu çalışmalar Müslümanların imanını arttırır, bu bakımdan birer ibadet sayılırlar. Ancak İslami iman sahibi olmadan yapılan araştırmalar ibadet sayılmazlar.

Evrendeki olayları yalnız akıl ve duyularla algılamaya çalışmak yeterli değildir. Çünkü bu olayların Yaratana yönelik yüzünü akıl ve duyularla anlayamayız. Burada Sırlar ilmine de ihtiyaç vardır. Yani evreni anlayabilmek için tasavvufta elde edilen vahiy ve keşif bilgilerinin de işin içine katılması gereklidir. Aksi halde oluşturulacak teoriler eksik ve çelişkili olacaktır.

Dostlar! İlim Müslümanın yitik malıdır. Onu nerede bulursa alması gerekir. Tasavvuf için ilim şarttır, çünkü ilimsiz tasavvuf düşünülemez. Bu nedenle tasavvuf sevenlerin ilim konusunda kendilerini yetiştirmeleri gerekmektedir. Bununla beraber İslam şeriatına aykırı olan bilgilerden ve düşünce şekillerinden uzak durmak gerekir. Çünkü günümüzde öyle düşünce şekilleri vardır ki, bunlar İslam inancına aykırıdır. Bunlar insanın imanını bozar. Onun için Müslümanlar ilim konusunda çok titiz ve seçici olmalıdır. Allah Teâlâ’nın bütün Müslümanları doğru ilmi öğrenmelerinde başarılı kılmasını dileriz.

 

Faydalanılan Eserler:

‘Ceviz Kabuğundaki Evren’, Stephen Hawking, Alfa Yayıncılık, 2001

‘Fîhi Mâfih’, Mevlâna, Devlet Kitapları, İstanbul, 1974

‘Fütûhâtı Mekkiyye’, İbn Arabî, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2008

‘Genel Görelilik’, Vikipedi, Özgür Ansiklopedi

‘Marifetname’, İbrahim Hakkı, Hasankale cami yaptırma derneği, İstanbul, 1980

‘Mektûbât-ı Rabbânî’, İmâm-ı Rabbânî, Yasin Yayınevi, İstanbul, 2008

‘Uzay ve Zamanın Doğası’, Stephen Hawking, Alfa Yayıncılık, 1996

‘Zamanın Daha Kısa Tarihi’, Stephen Hawking, Doğan Kitap, İstanbul, 2006

 

 

Yorum ve eleştirileriniz  için :    yorum@ilimvetasavvuf.com

 

Anasayfa         Makaleler