Münafıklar, geçmişten günümüze kadar, İslam topluluklarına bela olan insanlardır. Münafıkların içleri ve dışları birbirinden farklıdır. Asıl yüzlerini saklarlar ve toplumda Müslüman gibi görünürler. Ancak içlerinden imansızdırlar. Bu kişiler toplum için yalnızca bir fitne değil, aynı zamanda toplumları kaosa sürükleyen, nesilleri bozmaya ve yok etmeye çalışan, toplum ekonomisini çökertmek için çaba harcayan, sanki anarşi üreten gizli ajanlar gibi değerlendirilebilecek kişilerdir.

Kafir ile münafık arasında önemli bir fark vardır. Kafir, “Allah'ın varlığını ve birliğini inkar eden ateist” veya “İslam dinini reddeden” kimsedir. Münafık ise inkarını içinde gizleyip, çevresine Müslüman olduğu algısını veren kimsedir. Kafirler sadece inanmadıklarını ifade ederken, münafıklık ise bir takım menfaatler elde etmek için, asıl inancını gizleyip farklı renklere girebilirler. Münafıkın kalbi, inandığını dışarı yansıtamayacak kadar korkak ve ürkek bir yapıya sahiptir. Bu kimseler, insanda bulunan kişilik ve şahsiyet olgusunu kaybetmişler ve kişiliksiz, şahsiyetsiz ve aynı zamanda korkak bir kimliğe bürünmüşlerdir.

Münafıkların yaptıkları eyleme “nifak” denir. Bu kelime Arapça “nefeka” kökünden türemiştir. Bu kelime genel olarak “çıkıp gitmek” anlamına gelir. Arapçada bir taraftan girilip, farklı yerlerden çıkılabilen tünele “nefak” denir. Tarla farelerinin yuvaları için “nufka” terimi kullanılır. Bu yuvaların birden fazla çıkışları vardır ve bu tarla fareleri için bir güven vasıtasıdır. Münafık da bu anlamda, bir sıkıntı anında diğer taraflara yönelip dinden kaçan kişi olduğundan tarla faresine benzetilmiştir. Münafık Müslümanların yanında onlardanmış gibi bir izlenim verirken, onların yanından ayrılınca birçok kapıdan farklı yüzlerle İslam'dan kaçan bir kimsedir.

Münafık, kelam ilminde iman konusu bakımından şöyle tanımlanır: “Dış görünüşü bakımından Müslüman, iç aleminde dine inanmayan kimsedir.” Kur'an'daki açıklamalara uygun olarak münafıklığı şöyle tanımlayabiliriz: “İnançsızlığını veya imandaki şüphesini gizleyerek Müslüman olduğunu izhar eden”, “İslam'a bir kapıdan girerek diğerinden çıkan, gönlünde küfrü gizlediği halde dili ile iman ettiğini söyleyen”,  “İç alemi dışına muhalif olan”. Kur'an-ı Kerim bunları bozguncu, anarşist, yalancı, müfteri, sahtekar, iki yüzlü ve benzeri sıfatlarla niteler.

Münafıkların diğer batıl din mensupları gibi, kendilerine ait bir inanç sistemleri yoktur. Ortaya herhangi bir ideoloji de koymamışlardır. Onlar zaman içinde her türlü İslam dışı inançlarla ittifak yapmışlar ve İslam'a zarar vermek için çalışmışlardır. Kişisel egolarını ve menfaatlerini tatmin etmek için, her şeyi meşru görme gibi ahlak dışı bir tabiata sahiptirler.

 

Münafıklığın Tarihçesi

İslam tarihinde münafıkların ortaya çıkışı ilk defa Bedir Savaşının zaferle sonuçlanmasından sonra olmuştur. Çünkü bu zaferle Müslümanlar siyasi ve askeri güç elde etmişlerdir.

Hicret'ten önce Medine şehrinde yaşayan kabileler arasında daima sürtüşme ve iç savaşlar yaşanmıştır. Evs ve Hazrec kabileleri arasında Yahudilerin kışkırttıkları  savaşlar yıllarca sürmüştür. Hicretten birkaç yıl önce Medine'ye Yahudilerin lideri Abdullah bin Übey bin Selûl gelmiş ve buradaki insanlar arasında nüfuz kazanmıştır.  İbn Übey Medine'deki nifak hareketinin öncüsü olmuştur. Çünkü Medine'deki Müslümanlar, Hz. Peygamber (sav)’in önderliğinde zafer kazanmışlardır. Bu ise İbn Übey’in Medine'de liderlik heveslerini kursağında bırakmıştır. İlerleyen zamanda Medine'de müşrik olarak yaşama şansları kalmadığına inananlar, istemeyerek Müslüman gibi görünmek zorunda kalmışlar ve böylece nifak hareketlerini başlatmışlardır.

Nifak hareketleri dört halife döneminde artmış, Müslümanların arasına nifak tohumları ekilerek dini, siyasi, sosyal ve ekonomik karışıklıklara ve ihtilaflara neden olmuşlardır. Buradaki kırılma noktası Hz. Osman (ra)'ın ikinci 6 yıllık hilafeti döneminde olmuştur. Münafıklar Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra, Müslümanlar arasında Cemel ve Sıffîn olayları gibi savaş ve karışıklıkların oluşmasına neden olmuşlardır. Bu hareketler ilerideki Hz. Hüseyin (ra)'ın şehit edilmesine de zemin hazırlamıştır. Bunların sonunda Müslümanlar kendi aralarında iç savaşlara sürüklenmişler ve bunun sonucunda bölünmeler ortaya çıkmıştır. İnsanlar farklı ideolojiler etrafında toplanmışlar, böylece Hariciler, Şia gibi bazı siyasi ve itikadi ekoller ortaya çıkmıştır.

İslam tarihinde ilk ortaya çıkan münafıklardan biri de Abdullah bin Sebe’dir. Yemenli bir Yahudi olan bu şahıs, Hz. Osman zamanında İslam’ı kabul etmiş, ancak bir müddet sonra Müslüman beldelerde sapık fikirler yaymaya başlamıştır. Önce Hicaz’da, sonra Basra, Kufe ve  Dimaşk’ta bulunmuş ve en sonunda Mısır'a gitmiştir. Müslümanları sapık fikirleri ile birbirine düşürmeye çalışmıştır. Hz. Osman'ın şehit edilmesinde rolü olduğu söylenir. Aşırı Şiiliği ilk defa ortaya atan kişidir. Şiiliğin bir kolu olan Sebeiyye’nin kurucusudur. Hz. Ali (ra) ve Ehl-i Beyt hakkında İsrâiliyat ile süslenmiş aşırı fikirler taşıyan ve İslam ümmetinin birliğini bozmak ve fitne çıkarmak için bozguncu faaliyetlerde bulunmuşlardır. Cemel vakasının şiddete dönüşmesinin sebebi bu gruptur.

Münafıklar her devirde olduğu gibi, Medine’de de Ensar ve Muhacirler arasında kavga ve fitne çıkararak, Müslümanları birbirlerine düşman etmeye çalışmışlardır. İslam'a karşı insanların kalplerinde şüphe uyandırmak, Hz. Peygamber (sav)’in şahsını ve ailesini toplum içinde yıpratmak ve iftiralar atmak, İslam hakkında yanlış algılara sahip olmalarına çalışmak, İslam ordularının cesaretini kırarak İslam düşmanları ile ortak çalışmak gibi faaliyetler başlıca siyasetleri idi. Bu faaliyetleri tarih boyunca sürmüştür. Bugün de bu faaliyetlerini aralıksız sürdürmektedirler.

 

Ayet ve Hadislerde Münafıklık

Kur'an-ı Kerim'de münafıklar için özel bir sure vardır. “Münafikûn” adı verilen bu surede 1. den 8. ayete kadar münafıklar çok açık bir şekilde tanıtılmaktadır:

 

1.“Münafıklar sana geldiklerinde, “Şahitlik ederiz ki sen şüphesiz Allah'ın Peygamberisin” derler. Allah da bilir ki sen kesinlikle O’nun peygamberisin hiç şüphesiz. Allah münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder.”

Bu ayette Allah Teâlâ münafıkların şehadetinin sadece ağızlarında olduğunu, kalplerinde ise böyle bir şehadetin olmadığını ifade etmektedir. Onların, sözlerinin itikattan ve gönül huzurundan kaynaklandığına dair iddia ve sözlerinde yalancı olduklarına Allah şahitlik etmektedir.

 

2. “Onlar yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah'ın yolundan saptırırlar. Şüphesiz onların yaptıkları ne kötüdür.”

Münafıklar Allah adına yemin ederek, onu bir kalkan gibi kullanarak, kendilerini esir olmaktan, öldürülmekten ve benzeri şeylerden korumaya çalıştılar. İslam'a girmek isteyen kimselere, “O peygamber değildir” diyerek, Allah yolunda harcama yapmak isteyenlere de engel olmak suretiyle, onları İslam'dan alıkoymaya çalışmışlardır. Onların yaptıkları ikiyüzlülük, İslam’dan alıkoyma ve Allah yolundan yüz çevirme, ne kötü eylemlerdir!

 

3. “Bunun sebebi onların önce iman edip, sonra inkar etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Bu sebeple onlar hiç anlamazlar.”

Münafıklar amel yönünden insanların en kötüleridir. Çünkü önce iman etmişler sonra inkar etmişlerdir. O kadar ki, adeta küfürde alışkanlık kazanmışlar ve onunla sanki sükunete kavuşmuşlardır. Bu nedenle de, ikiyüzlüklerine karşı bir ceza olarak, iman gönüllerine giremez olmuştur. Gönüllerinin mühürlenmesi kendi amelleri sonucu olmuştur. Bu nedenle kabahati başkalarına atma şansları yoktur. Artık onların müminler gibi iman hakikatini anlama şansları kalmamıştır.

 

4. “Onları gördüğün zaman kalıplarına şaşarsın, konuştuklarında sözlerini dinlersin. Sanki onlar bir yere dayanmış kerestelerdir. Her sesi kendi aleyhlerinde sanırlar. Gerçek düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl da saptırıyorlar.”

Fiziki yapıları gösterişli olduğu için insanların dikkatini çekerler. Yüzleri güzel görünüşlü olduğundan insanların hoşuna giderler. Sözlerinin keskinliği ve tatlılığı nedeniyle söyledikleri dinlenir.

Onlar duvara dayanmış kereste gibidirler. Çünkü hayır ve ilimden boş olan cisimlerdir. Güçsüz olduklarını hissettikleri için sırtlarını bir yere dayama ihtiyacı duyarlar. Fakat onlar Allah'a hiçbir zaman dayanmazlar. İnsanlar arasındaki herhangi bir gürültüyü, herhangi bir yüksek sesi kendi aleyhlerinde zannederler. Çünkü korkaktırlar, korku kalplerine yerleşmiştir. Hainler korkak olurlar. Çünkü yaptıklarının ortaya çıkacağından daima kuşku duyarlar.

Düşmanlıkta kök salmış hakiki düşmanlar onlardır. Onlara kesinlikle güvenilmez. Allah Teâlâ onları kahretsin, onlara lanet etsin, onları yüzüstü bıraksın ve zillet ve yardımsız üzere ölsünler. Çünkü hak dini yolunda sapan ve saptıran kimseler hasımların en şerlisi ve düşmanların en zararlı olanlarıdır.

 

5. “Onlara, “Gelin Allah'ın peygamberi sizin için mağfiret dilesin” denildiği zaman, başlarını çevirirler ve bundan sonra sen onların gururlanarak uzaklaştıklarını görürsün.”

Yaptıkları saptırmalar ve ikiyüzlülükleri ortaya çıkınca, Peygambere gelip mağfiret edilmelerini dilemezler, yüz çevirirler ve uzaklaşırlar. Yani mağfiret edilmek onlar için zuldür ve gurur meselesidir.

 

6. “Onlara mağfiret dilesen de dilemezsen de onlar için birdir. Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Çünkü Allah yoldan çıkmış topluluğa hidayet etmez.”

Çirkinliklerde ısrar ettikleri, özür dileyip mağfiret dilemekten yüz çevirdikleri için,  Allah onları ebediyen affetmeyecektir. Çünkü münafıklar günahlarında devam ettiler, küfürlerinde sabitleştiler, doğru ve fıtrî olan dinden çıktılar. Allah, nifak ve küfre dalmış, hak yolundan çıkmış, isyanda çok ileri gitmiş topluluğa hidayet etmez.

 

7. “Onlar Allah'ın elçisinin yanında bulunanlar için, hiçbir şey harcamayın ki dağılıp gitsinler diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerlerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar.”

Resulallah'ın yanında bulunan fakir kimselerin dağılması için münafıklar Ensar'a, onlara yardım etmemelerini söylüyorlardı. Ancak bu yaptıkları aptalcaydı. Çünkü rızıkların hazineleri Allah'ın Kudret elindedir. Dilediğine istediği kadar rızık verir. Fakat münafıklar Allah'ı ve Allah'ın kâinattaki faaliyetlerini bilmedikleri için bunu anlayamazlar ve küfrü gerektiren sözler söyler dururlar.

Bugün de münafıklar Allah'ın gücü ve kudretini tam olarak anlayamıyorlar. Bu nedenle birçok yanlış düşünceler taşıyorlar. Fakat düşündüklerinde hiçbir zaman başarılı olamadılar. İslam tarihi bunun örnekleriyle doludur.

 

8. “Onlar, “Ant olsun, eğer Medine'ye dönersek, en üstün olan en zelil olanı oradan mutlaka çıkaracaktır” diyorlardı. Halbuki üstünlük ancak Allah'ın, Resul'ünün ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.”

Mustakil Oğulları’yla yapılan bir savaştan dönerken, bir ara muhacirler ile ensar arasında bazı kişiler tartışmışlar ve kavga etmişlerdir. Bunun üzerine münafıkların reisi İbn Übey, Müslümanları Medine'ye dönünce oradan çıkaracağız, diye konuştu. Bu haber Peygamber'e gidince Peygamber onu çağırdı. Fakat İbn Übey böyle bir şey söylediğini inkar etti. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayetle gerçeği peygamberine bildirdi.

Galip gelmek ve güç yalnız Allah'ındır. Sonra da Allah'ın üstün kıldığı Resul'ünün ve müminlerindir, başkasının değil. Alçaklık ve zillet de şeytanın ve onun arkadaşları olan münafıkların ve kafirlerindir. Çünkü kim bu dünyada halis kul olursa, ebedi alemde halis sultan olur.

Aziz ve yüce olanın yalnız Allah olduğunu bilen kişi, hiçbir yaratığı Allah'a bağlanmadan yüceltmemesi edeptendir. Böyle olduğu için şöyle rivayet edilmiştir: “Bir kimse zengine sırf zengin olduğu için tevazu gösterirse, dininin üçte ikisi gider.”

Gönülde Allah büyürse, gözde yaratıklar küçülür. İzzet verenin Allah olduğu bilinirse, yalnız O’ndan izzet istenir. İzzet yalnız O’na itaat etmekle elde edilir. Münafıklar bu ince anlayıştan mahrumdurlar. Hiç şüphesiz Allah Teâlâ dostlarını yüceltir, düşmanlarını alçaltır.

 

Hazreti Peygamber (sav) münafıklarla ilgili birçok hadis buyurmuştur. Bunların bazılarını aşağıda ifade ediyoruz:

 

● “Dört şey kimde bulunursa o münafıktır: Bunların bir tanesi bulunursa, nifaktan bir parça kendisinde vardır - onu terk edinceye kadar-. Bunlar, konuştuğu vakit yalan söylemek, vadettiği vakit hulfetmek, muahedeye giriştiği vakit gadretmek, husumet ettiği vakit fücûr etmek, yani mahkemeye başvurduğu vakit hakkından fazlasını istemektir.”

 

“Üç şey kimde bulunursa, namaz kılsa, oruç tutsa ve kendini mümin sansa da yine münafıktır: Konuştuğu vakit yalan söyler, vadettiği vakit vadini yerine getirmez, itimat edildiği vakit emanete hıyanet eder.”

 

“Müminin lisanı kalbinin ötesindedir. Bir şey söyleyeceği zaman, önce onu düşünür ve sonra konuşur. Münafık bunun aksine, kalbi dilinin ötesindedir. Bir şey söyleyeceği zaman düşünmeden onu söyler.”

 

“Mümin gıpta, münafık ise haset eder.”

Gıpta etmek, başkasının varlığı gibi kendisinin de varlığının olmasını istemesidir. Haset, Allah Teâlâ'nın taksimatındaki kazasına rıza göstermemektir. Bu haramdır.
Kötülük için kurulan düzene ancak sahibi düşer.” (Fatır, 35/43) Kişi haset ettiği kimsenin nimetinin elinden alınmasını isterken, Allah Teâlâ o nimeti almadığı gibi, kendisinin huzur ve sükununu olumsuzlaştırarak kötülüğünün cezasını kendisine çektirir.

 

“Mümin mazeretler arar ve kabul eder. Münafık ise kusur arar durur.”

Kötü zanlardan ve kötülerin töhmetinden uzaklaşmak gerekir. Zira kötüler herkesi kötü bilirler.

 

 ● “Müminin himmeti namaz, oruç ve diğer ibadetlerdir. Münafık ise, hayvan gibi yiyip içmek derdindedir.”

 

“Mümin bir kaptan yer karnını doyurur. Münafık ise yedi kaptan yer.”

Yani münafık müminin yedi misli fazla yer ve yemek şehveti onun yedi mislinde olur.

 

“Münafıkların alametleri vardır. Onların selamları lanettir. Yemekleri kap kaçtır. Ganimetleri çalmadır. Mescitlere ancak kaçarak yaklaşırlar. Namaza ancak vaktin sonunda gelirler. Büyüklenirler, ne kimseyle konuşurlar ne de kimse onlarla uyuşur. Geceleyin odun gibi yatarlar. Sabahleyin çığırtkan olurlar, gündüzleri dünyaya tutkundurlar.”

 

Hasan Basri (ks): “Mümin bir koyun veya oğlak gibidir. Bir avuç hurma döküntüsü ve bir tutam çorba ile bir bardak dibindeki bir iki yudum su kendisine yeter. Münafık yırtıcı hayvan gibidir. Tıka basa boğazını doldurur ve midesine indirir, komşusunu düşünmez ve kardeşine bir şey ayırmaz.”

Hâtem-i Esamm da mümin ile münafığı şöyle ayırır ve der ki: “Mümin tefekkür ve ibret nazarı ile meşgul, münafık ise hırs ve tûl-i emel ile meşguldür. Mümin herkesten elini çeker ve bütün ihtiyacını yalnız Allah'tan ister. Münafık ise herkesten ister, yalnız Allah'tan istemez. Mümin yalnız Allah'tan korkar, başka kimseden korkmaz. Münafık herkesten korkar, yalnız Allah'tan korkmaz. Mümin malını dini uğrunda feda eder. Münafık ise bunun aksine olarak dinini malı uğrunda feda eder. Mümin güzel işler yaptığı halde, yine de Allah korkusundan ağlar. Fakat münafık kötülük yaptığı halde yine güler. Mümin (Allah'ı hatırlamak için) yalnız ve tenha yerleri sever. Münafık ise insanlar arasına karışmayı sever. Mümin tohumu atar fakat bozulacağından korkar. Münafık ekilen tohumu söker, harmanda mahsul bekler. Mümin  nizam ve huzuru temin için iyiliği emreder, kötülükten nehyeder. Münafık ise riyaset ve dünyalık için emreder ve nehyeder de ortalığı karıştırır.”

 

Münafıkların Ayırt Edici Özellikleri

Münafıklar kendilerinin imansızlıklarını açıkça itiraf etmezler. Bu nedenle onları ancak bazı ayırt edici özellikleri ile tanıyabiliriz. Bu özellikler çeşitli ayet, hadis ve İslam alimlerinin ifadelerinde belirtilmiştir.

 

Riyakarlık, yalan ve ikiyüzlülük 

Maun suresindeki “kıldıkları namazı gösteriş için kılarlar” ifadesi münafıklar hakkında söylenmiştir. Çünkü münafıklar inanmadıkları halde Müslümanların safları arasında namaz kılmaları riya, gösteriş amaçlıdır. Hasan el-Basri münafıkları tarif ederken, bu kimselerden Allah'a sığınmış ve “iş yerlerimizde, odalarımızda ve sokaklarımızda bizimle beraber olan kimseler” olarak ifade etmiştir. Bu şekilde bu insanların Müslümanlar arasında gizli bir örgüt gibi bulunduklarına vurgu yapmıştır.

Münafıklar yalan söylemeyi, yalan yere yemin etmeyi, kendi kimliklerini gizlemek için kalkan yapmışlardır. Kolaylıkla yalan yere şahitlik yaparlar. Hadislerde yalan söylemenin nifak alameti olduğu belirtilmiş ve bu nedenle müminlerin yalandan sakınmaları emredilmiştir.

İkiyüzlülük İslam'da çirkin ahlak örneklerinden birisidir. Çünkü ikiyüzlülük toplumda kaos oluşturur ve zarar verir. Münafıklar ikiyüzlülükte öyle ileri gitmişlerdir ki, her çeşit fitneye sebep oldukları halde, toplumu islah ettiklerini iddia etmişlerdir. (Nisa, 4/141) ayetinde onların nasıl iki yüzlü oldukları açıkça ifade ediliyor. Ayette münafıkların gözlerinin daima Müslümanların üzerinde oldukları ifade edilerek, müminler uyarılmaktadır. (Nisa, 4/143) ayetinde, münafıkların küfür ile iman arasında bocaladıkları ifade edilmiştir. Onlar ne müminlere bağlanırlar, ne de kafirlere. (Nisa, 4/145) ayetinde ise münafıkların cehennem ateşinin en aşağı tabakasında oldukları ve onlara yardım edilmeyeceği bildirilmiştir.

 

Münafıklar sadece çıkarlarına hizmet ederler

Münafıklar bir yandan Müslüman olduklarını söylerken, bir yandan da İslâm düşmanları ile birlikte hareket ederler. Burada sadece kendi menfaatlerini gözetirler. Onlara “Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin” denildiğinde dinden büsbütün uzaklaşırlar, (Nisa, 4/61). Fakat başlarına bir felaket gelince hemen peygambere gelirler ve “Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik” diye yemin ederler, (Nisa, 4/62). Fakat onların bu fitnesi işlerine yaramaz. Çünkü davranışlarının tamamen menfaat üzerine kurulmuş olduğu dışarıdan hemen belli olur.

Münafıklar zayıf karakterli, bozuk ruhlu ve hasta kalplidirler. Şaşkınlık ve zafiyet içindedirler. İnanmadığı halde yaptığı ibadetler sadece çıkarlarını ve hayatlarını koruma gayesi taşır. Yani onlar ancak çıkarları kadar Müslümandırlar.  Münafıklar Müslüman olduklarına yemin ederler, fakat aslında Müslüman değillerdir. Ancak korkak oldukları için böyle davranırlar, (Tevbe, 9/56). Bu onların ne derecede karakterden yoksun ve çıkarına düşkün insanlar olduklarını gösterir.

 

Dışları sağlıklı fakat kalpleri hastalıklıdır

İbn Abbas (ra) İbn Übey’in yakışıklı, fiziği düzgün, sağlıklı, parlak yüzlü ve konuşkan bir dili olduğundan bahsetmektedir. Ancak kalbinde İslam düşmanlığı gizli olarak mevcuttur. Bu husus  (Münâfikûn, 63/4) ayetinde ifade edilmektedir. Kalplerdeki bu hastalıklar onların davranışlarına yansır ve tehlike yaratırlar. Toplum içinde Müslümanlara ve İslam'a zarar vermeye çalışırlar. Bunlara karşı sakınılması gerektiği bildirilmiştir.

 

Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar

Münafık erkekler ve kadınlar toplumu fesat etmek için uğraşırlar. Bunun için toplumda kötülükleri emrederler ve iyilik yapmaktan sakındırırlar. Allah yolunda harcama yapmazlar. Allah'ı unutmuşlardır, (Tevbe, 9/67).

Münafıklar iman sahibi olmadıkları için Müslüman toplumlara düşmandırlar. Onları fesada, bozulmaya uğratmak için ellerinden geleni yaparlar. Fakat bu yaptıklarının karşılığı olarak ebedi cehennemliktirler. Bu nedenle de Allah'ın lanetini hak etmişlerdir, (Tevbe, 9/68)

 

Dünyanın zevkini yaşamayı amaçlarlar

Münafıklar için hayat dünya hayatıdır. Onun zevk ve sefasını sürmeye çalışırlar. Onu elde etmek için onlara her şey mubah gelir. Çünkü ahiret azabından korkmazlar. Kalpleri kararmış ve artık tövbe etmelerine imkan kalmamıştır. Bu nedenle de hüsran içinde kalmışlardır. Bu durum (Tevbe, 9/69) ayetinde şöyle ifade edilmektedir:

Ey münafıklar! Siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahiretteki bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.”

 

Sahte gözyaşı dökerler

Hz. Muhammed (sav)'in sır katibi olan Hz. Huzeyfe (ra)’e  Peygamberimiz münafıkların isimlerini bildirmiştir. Ancak Hz. Huzeyfe  bu isimleri gizli tutmuş ve kimseye bildirmemiştir. Sahabenin ileri gelenleri Hz. Huzeyfe’in cenaze namazını kılmadığı insanların cenaze namazlarını kılmamışlardır. Çünkü bilirlerdi ki Hz. Huzeyf,  o kişi münafık olduğu için cenaze namazını kılmamıştır.

Hz. Huzeyfe’den rivayet edildiğine göre, Peygamberimizin “müminin kalbi ile ağladığını, münafığın ise sadece gözleri ile ağladığını” ifade etmiştir. Bu rivayet önemlidir. Çünkü münafıklar her işinde oldukları gibi burada da ikiyüzlülük yapmaktadırlar. Onların ağlamalarında da halkı kandırmak ve demagoji yapmak maksadı vardır.

Bütün bu özellikleri ile münafıklar iş başına gerilerse, ellerine bir güç geçirirlerse yapacakları şey, toplumda bozgunculuk çıkarmak, insan neslini helak etmektir. Çünkü onlar insan düşmanıdır. Onlara “Allah'tan kork” denilirse, gururla günah işlemeye devam ederler. Ancak Allah Teâlâ bozguncuları sevmez, (Bakara, 2/ 205,206). Yaptıkları bir gün önlerine serilecek ve hesaba çekileceklerdir. Artık cehennem onların hakkından gelecektir, orası ne kötü bir yataktır!

 

Münafıklığın Tasavvufi Yorumu

Münafık cehennemin en derin yerinde olacaktır. Burası ateşin içindedir ve münafık kalbine erişen ateş ile azap görecektir. Çünkü münafık dünyada dinin hükmünü biçimsel olarak yerine getirmiştir. Ancak onların kalplerinde imanın zerresi bulunmaz. Bu kadarıyla onlar kâfirlerden ayrılır ve kendilerine “onlar iki yüzlülerdir” denir. Allah bütün iki yüzlüleri ve kafirleri cehennemde toplayacaktır, (Nisa, 4/140).

Dış varlığını dünyada korumak için korku ile Müslüman olan münafıktır. Böyle bir münafık iyi oldukları için çağrıldıkları iyilikleri yaparlar, fakat herhangi bir sevaba erişemezler. Çünkü batının ve zahirin birlikte boyun eğmesi gerekir ve bu ancak ikisi ile birlikte yetkin yarar gerçekleşir.

Hz. Peygamber (sav) Salebe'nin zekatını almamıştır ve ondan sadaka almaktan imtina etmiştir. Bunun nedeni Allah'ın, Salebe’nin Peygamberin huzuruna münafık olarak geldiğini bildirmesidir. Allah, Peygamberin “Salatının” (şefaat) sadaka verenler için bir huzur ve dinginlik olduğunu bildirmiştir. Bütün bunlar ikiyüzlülüğün ve ikiyüzlü insanın Allah'ın katında karşılaşacağı şeylerle çelişen hususlardır.

Biz sakin bir adamın namazları kıldığını ve cemaate katıldığını görürüz. Bununla birlikte o katıksız bir münafık olabilir. Şöyle deriz: Durağanlık, namazlara katılmak vb, şehadet aleminde görülen şeylerdir. Onun kalbindeki inkar ise gayb alemindendir. Bizim adımıza iman kaynaklı feraset gerçekleştiğinde, içimizden onun münafık olduğu yargısına varırız. Fakat onun malını ve kanını, dini bir yükümlülük olarak koruruz. Bunun nedeni onun kelime-i tevhidi söylemesidir.

Amel, bir suret iken ibadet onun ruhudur. İbadet amele bitişse de, bitişmese de, Allah nezdinde her durumda makbuldür. İbadetten başka bir şeye ait olan amel ise, onun gerçekleşmesini amaçlayan - ki yükümlü nefistir - niyet sahibi yönünden, her yönden makbul değildir. Misal olarak, münafık ve riyakarın namazını verebiliriz.

Allah ibadetleri onların dış şekillerini meydana getirelim diye farz kılmamıştır. İbadetler Allah hakkında ve O’nun katından bir marifete ulaştırmaları ve delil teşkil etmeleri için farz kılınmıştır. Bu yönüyle tilavet esnasında namazın suretine ona hayat verecek olan ruh üflenmez ise, namaz bu bilgiyi temin etmez. Namaza ruh Rabbin izniyle üflenir.

Bu konuda İbn Arabi (ks) Hazretleri, Fütûhât-ı Mekkiyye adlı kitabında şunları ifade etmektedir:

“Allah münafığa amelin suretini bu haldeyken inşa etme izni vermemiş, amellerin suretlerini inşayı müminlere emretmiştir. Binaenaleyh mümin ile münafık arasında görünüşte ortaklık gerçekleştiğinde, mümin imanla surete ruh üfler ve o suret kendisini yapandan başkasının göremeyeceği bir hayata kavuşur. Böyle biri mümindir ve kıyamette amelin hayatını kendisine şefaat edip elinden tutan olarak bulur. Münafık ise amelinin suretini ölü olarak bulur, ona “amelin suretine hayat ver” denilecek, o ise başaramayacaktır. Bununla birlikte gerçekte münafığın amelinin sureti de canlıdır,  fakat Hakk’ın hayat vermesi nedeniyle canlıdır ve Allah münafığın gözünü o surete verdiği canlılığı görmekten perdelemiştir. Nitekim Allah bizim gözlerimizi de donukların veya bitki denilenlerin canlılığını algılamaktan perdelemiştir. Yine de onların canlı olduğuna inanır ve bunu biliriz. Çünkü her şey Allah'ın övgüsünü tespih eder. Zira sadece canlı ve konuşan tespih edebilir. Allah hakkı söyler ve doğru yola ulaştırır.”

 

Bugünkü Münafıkların İslam’a Verdikleri Zararlar

Bugünkü Müslüman topluluklarında muhakkak münafıklar da mevcuttur. Ancak bunları dıştan anlamak mümkün olmamaktadır. Çünkü onlar da Müslümanlar gibi giyinmekte, konuşmakta, camiye gitmekte, namaz kılmakta ve oruç tutmaktadırlar. Hatta bazılarının aileleri tesettürlüdür. Ancak kalplerindeki fitne ve imansızlığı saklamaya çalışsalar da, özellikle Müslümanlara karşı olan davranışlarında münafık olduklarını ele vermektedirler. Bu onların kafalarının ve kalplerinin durumundan kaynaklanmaktadır.

Münafıklar gerçek Müslümanları hiçbir zaman çekemezler. Onların başarılı olmalarını istemezler. Müslümanların başarılarını engellemek için ellerinden geldiğince gizli bir şekilde gayret gösterirler. Yaptıkları anlaşılmasın diye birçok yalanlar uydururlar. Müslümanların işlerini engellemekle onlara zarar verdiklerini zannederler. Oysa Allah Müslümanın işlerini rast getirir. Münafıklar ne kadar engelleseler de, Allah Müslümanlar için başka imkanlar açarak, işlerini halleder.

Münafıklar çekemedikleri, kendileri ile aynı görüşte olmayan Müslümanları saf dışı bırakmak için onlara büyü yaparlar. Böylece Müslümanlara zarar vermeye çalışırlar. Sonra da büyücü olmadıklarına dair bin bir yemin ederek yalan söylerler. Tabii ki bu konuda başarılı olmaları imkansızdır. Çünkü Allah Müslümanların dostudur ve onları korur. Münafıklar bunu bilemedikleri için büyülerle, iftiralarla ve engellemeler ile Müslümanlara zarar verip, halkın gözünden düşürmeye çalışırlar.

Münafıklar gerçek İslam'ı anlatan web sitelerine düşmandırlar. Bu siteleri çökertmek ve faaliyetlerine mani olmak için onları hacklarlar. Nasıl bir İslam düşmanlığı! Ancak burada da başarılı olmaları imkansızdır. Allah Müslümanları burada da korumaktadır. Allah'ın dininin yayılmasına kimse mani olamaz. Mani olmaya çalışanlar ebedi cehennemliktir. Ancak münafıkların kalpleri kör ve mühürlü olduğu için bu gerçeği göremez ve düşmanlıklarına devam ederler. Bunun sonunda galip gelecek olan gerçek Müslümanlardır. Münafıklar için yenilgi kaçınılmazdır. Çünkü Allah Müslümanların dostlarıdır. Müslümanlar bütün faaliyetlerinin Allah'ın izni ve iradesiyle yaptıklarından, münafıkların bunları engelleyebilmesi mümkün değildir. Yaptıkları bütün engelleme çabaları yarın karşılarına büyük bir vebal olarak çıkacaktır.

Münafıklar menfaat karşılığı İslam’ı saptıran yayınlar yaparlar. Onlar için önemli olan elde edecekleri menfaattir. Fakat elde ettikleri menfaatin yarın ahirette kendilerine cehennem odunu olacağı aşikardır. Ancak egoları, nefisleri ve şeytan onları öyle bir duruma sokmuştur ki, artık geri dönme şansları yoktur. Dünya hayatlarını hüsran içinde geçirecek ve ahirette de büyük bir azaba uğrayacaklardır.

Münafıklar İslâm düşmanları ile işbirliği yaparlar. İslam'ın gerileyip ortadan kalkması için fikirler ve ideolojiler ortaya atarlar. Bunlarla Müslümanları İslam dininden saptırmaya çalışırlar. Asırlarca İslam düşmanlığı artırılmaya çalışılmaktadır. Dünya çapında yapılan organizasyonlarla bu faaliyetler yürütülmektedir. Batı ülkelerinde İslam’ı küçülten, aşağılayan yayınlar yapılmaktadır. İslam ülkelerinde de İslam’ı saptıran eylemler yapılmaktadır. Bu faaliyetlerde münafıklar İslam düşmanları ile beraber saf tutmaktadırlar. Ancak bu faaliyetlerinin başarılı olmaları mümkün değildir. Allah Teâlâ dinini koruyacak, Müslümanlara yardım edecektir.

İslam düşmanları ve münafıklar bunları düşünememektedirler. Ellerindeki maddesel güce güvenerek, dünya menfaati elde etmek için faaliyetlerini katlayarak artırmaktadırlar. Ama işleri istedikleri gibi gitmemektedir. Batıda özellikle gençler artık batı uygarlığı masalına inanmamaktadır. Bu nedenle İslam'ı öğrenme merakı batıda gün geçtikçe artmakta, bunun sonucunda Müslüman olanların sayısı çoğalmaktadır.

Ümit ve dua ediyoruz ki, Allah Teâlâ önümüzdeki yıllarda İslam’ı tekrar güçlendirecek, dünyaya gerçek Müslümanların hakim olmasıyla, bütün insanlık tekrar huzurlu ve güvenli bir hayat sürebileceklerdir. Bu o kadar imkansız değildir. Çünkü onlar hile ve tuzak kurarlar. Fakat Allah'ın hile ve tuzağı hepsinden daha üstündür. Bu nedenle önümüzdeki kırk yılda, İslam'ın tekrar dünyaya hakim olacağını ümit etmemizde hiçbir sakınca ve aldatmaca yoktur. Doğrusunu Allah bilir.

 

Yorum ve Eleştirileriniz için :   oryanmh@gmail.com

Ana Sayfa        Yorumlar

 

 

 

Münafıkların İslamiyet’e

Verdiği Zararlar

Yayınlanma Tarihi : 03.11.2020