Yazının 1. Bölümünü okumak için tıklayınız Hz. Adem (as)’ın Yaratılması Hz. Adem'in bedeni toprak ve sudan Allah'ın eli ile yaratıldıktan sonra, ona şekil verildikten sonra, Allah'ın ona ruhundan üflemesi ile Adem canlanmıştır. “Hani Rabbin meleklere demişti ki: Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım. Onu tesviye edip düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.” (Sad, 38/71,72) Kur’an ayetlerine göre Adem'in bedeni toprak ve sudan yaratılmıştır. Daha sonra bu bedene Allah Teâlâ ruhundan üfleyip ona hayat vermiştir. Üflenen ruh Adem'in ruhudur. Her insan da ana rahminde iken, belli bir aşamasında ruhu üflenerek hayat bulmaktadır. Yani canlanmaktadır. Ancak bütün insanların beslenmesi, hayatlarını devam ettirmesi topraktan beslenmiş olan bitki ve hayvanlarla olmaktadır. Yani insanın yaşaması için toprak daima gereklidir. “Andolsun Biz insanı, süzülüp çıkarılmış çamurdan yarattık. Sonra onu emin ve sağlam bir rahimde sperma haline getirdik. Sonra spermayı embriyo yarattık, derken o embriyoyu bir çiğnem et parçası halinde yarattık, derken o et parçasına birtakım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.” (Müminun, 23/12,13,14) İnsanların topraktan yaratıldığını ifade eden ayetlerin devamında muhakkak spermadan bahsedilmekte ve daha sonra ana rahmindeki gelişme safhaları ifade edilmektedir. Bu nedenle Adem'den başka bir insanın doğrudan topraktan yaratılmış olması söz konusu değildir. Fakat evrim teoricileri kendi iddialarını doğrulamak için, bu ayetlere bakarak bütün insanların toprak ve sudan yaratıldıklarını ileri sürmektedirler. Bu iddia İslam inancına tamamen terstir ve Kur'an ayetleri bu iddiayı reddetmektedir. Evrim teoricilerin diğer bir batıl iddiası da (Bakara, 2/30) ayetindeki, meleklerin yaratılacak insan hakkındaki düşüncelerini yanlış yorumlayarak Adem'den önce de, onunla aynı türden canlıların olduğunu iddia etmektedirler. “Bir zamanlar Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Melekler “Biz Seni överek tesbih ederken, bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” dediler. Allah meleklere “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.” (Bakara, 2/30) Evrim teoricilere göre, melekler daha önce bu türlü canlıları görüp tanıdıkları için onların olumsuz özelliklerini dile getirmişler ve şaşkınlıklarını ifade etmişlerdir. Eğer daha önceden bunları görmemiş olsalardı, nasıl bu bilgiye sahip olacaklardı? Bu ayetteki meleklerin itirazlarını da, kendi mantıkları ile saptırmaya çalışan evrim teoricileri gerçekten materyalizmin esiri oldukları bu iddialarında da anlaşılmaktadır. Onlar meleklerin âlemindeki olayları da sanki dünyadaki maddi alemin kuralları ile olduğunu zannediyorlar. Oysa melekût alemi bir ruhani alemdir. Bir maddi alem değildir. Meleklerin itirafları ve şaşkınlıkları da kendilerini öğretilen manevi ilimler sayesinde olmuştur. Onlar Adem'in vücudundaki toprak ve su unsurlarını görünce bu kanaate varmışlardır. Ancak meleklerin Allah'ın Adem'e ruhundan üflemesi ile Adem'e öğretilen Esma-ı İlahi (Allah’ın İsimleri) ilminden haberleri yoktu. Ne zaman Adem meleklere Allah'ın isimlerinin ilmini açıklayınca, yanlış düşündüklerini anladılar ve Adem'e secde ettiler. Evrim teoricileri bu açıklamaları muhakkak ki biliyorlar, ama bütün dünyaları madde olduğundan bu gerçekleri idrak etmekten uzaklar. Buradaki manevi olayları algılayamıyorlar. Çünkü onlar için her şey maddedir. Madde her şeyi idare eder ve yaratır. Bu mantık ile evrim teoriciler nasıl bir acizlik içinde olduklarını açığa vurmaktadırlar. Çünkü manevi olayları madde ile açıklamaya çalışmaktadırlar. Bu da onları yanlış düşüncelere itmektedir. Örneğin Kur'an Allah'ın kelâmıdır, manevi ve maddi düzenin bütün sırlarını ihtiva eder. Kur'an'ın manevi dünyasını maddi unsurlarla anlamak ve açıklamak mümkün değildir. Kendilerinin kısır maddi akıl yürütmeleri burada çalışmaz ve sonuç vermez. Onun içinde bütün iddiaları çelişkili ve sorunludur. Kur'an’ın kağıt üzerinde yazılı olması ve matbaalarda makinelerde çoğaltılması onların Kur'an'ın da bir maddi varlık olduğunu zannetmelerine neden olmuştur. Bu nedenle maddi düşüncelerle Kur'an'ın maddesel olduğuna dair deliler aramışlardır. Fakat bunlar boşunadır. Çünkü Kur'an'ın manevi tarafı esastır ve mutlak gerçekler bu manevi tarafta mevcuttur. Bu manevi taraf Peygamberimiz (sav) tarafından insanlara anlatılmıştır. Daha sonra Peygamberi takip eden İslam alimleri de, Kur'an'ın manevi tarafını açıklamışlardır. Bu nedenle Müslümanlar Kur'an ayetlerinin anlamlarını Peygamberimizin (sav) ve gerçek İslam alimlerinin yorumlarından öğrenmektedirler. Dolayısıyla evrim teoricilerin Kur’an hakkındaki bütün gerçek dışı safsatalarına inanmamaktadırlar. Zaman içinde evrim teoricilerine kulak verecek Müslüman kalmayacaktır. Yani Müslümanları evrim teorisi ile kandırma olayı artık sona erecektir. Evrim teorisinde Kur'an'da geçen “insan” kelimesinin bugünkü insan türünü kast etmediğini iddia ederler. Onlara göre “insan” kelimesi bugünkü insandan daha önce var olan insanımsı varlıkları da ifade etmektedir. Ragıb el İsfehani “Müfredat” adlı kitabında “nâs” (insan) kelimesini şöyle tanımlanmaktadır: Kur’an’da “Nâs” kelimesi ile bütün insanlar değil, sadece fazıl olanlar kastedilir. Bu anlamda kullanma ise, o kimselerde insaniyet, insanlık anlamının olup olmadığının göz önünde bulundurulmasına bağlıdır. Bu insanlık anlamı ise aklın, zihnin, değer övgüye layık ahlâkın, huyların ve ona has manaların anlamlarının mevcudiyeti demektir. “Yoksa o nâsa, Allah'ın fazlından verdiği nimeti, çekemiyorlar da haset mi ediyorlar?” (Nisa, 4/54) “İnsanların inandıkları gibi sizde inanın…” (Bakara, 2/13) ayeti kendisinde insaniyet, insanlık anlamı mevcut olan kimselerin yaptığı gibi yapın denilmek istenmektedir. Yoksa burada herhangi bir insan kast edilmemiştir. Dolayısıyla nâs kelimesi ile, hangi insan olursa olsun kendisinde insaniyet, insanlık anlamı mevcut olan herkes kastedilmektedir. Ancak nâs ile bazen insanların tümü de kastedilmektedir. Örneğin “…Allah'ın nâsın bir kısmını bir kısmı ile defetmesi olmasa idi…” (Hacc, ‘’22/40) ayetinde olduğu gibi. Her iki anlayışta da, evrim teoricilerin iddia ettikleri gibi, Adem'den önce yaşayan insanımsı türlerin kastedildiğini düşünmek ne kadar saçma bir şeydir.
Hz. Havva’ın Yaratılması Evrim teoricileri Adem ve Havva’nın aynı canlı türü olarak ayrı ayrı yaratıldığını iddia ediyorlar. Bütün insanların Adem ve Havva'dan, yani tek bir çiftten çoğaldıklarına dair inancı reddetmektedirler. Onlara göre Adem'den önce insana benzeyen canlılar vardı. Adem ve Havva'nın soyundan gelenlerin bir kısmının, bu insana benzer varlıkların çiftleşerek ürediğini iddia ederler. Onlara göre Kur'an'da geçen “insan” kelimesi bugünkü bildiğimiz insan türünü değil, daha önce de mevcut olan insan türlerinin hepsini ifade eder. Dolayısıyla onlara göre, evrim teorisinin ortaya attığı anlayışlar Kur'an metinleri ile çelişmezler. Bu ayette açıkça bildiriliyor ki, Havva Adem'den yaratılmıştır. Çünkü ayette Adem “nefsivahide” olarak ifade edilmekte ve ondan da (minha) eşinin yaratıldığı ifade edilmektedir. Burada “minha” kelimesinin dişi karakterde olması, “nefsivahide” kelimesinin gramer bakımından dişi karakterde olmasından dolayıdır. Bu gerçeği saptıran bazı ilahiyatçılar, ayette “minha” kullanılmasını kasıtlı olarak yanlış yorumlanmaktadırlar. Buradaki “minha” kelimesi “nefsivahide” kelimesi ile ilgilidir. “nefsivahide” dişilik karakterinde olduğundan “minha” kullanılmış, “minhu” denmemiştir. Burada ifade gayet açıkken, Havva'nın Adem'den değil de, tek başına ayrı yaratıldığını iddia etmek batıl bir inançtır. Bu türlü batıl inançlar insanı küfre götürür. Müfredat’a göre “nefsivahide” yalnız, tek başına olmak; “nefis” ruh, can anlamındadır. Dolayısıyla “nefsivahide” tek başına olan bir can demektir. Ayette bu tek başına olan nefis ile Adem kastedilmektedir. Kelime dişilik karakterinde olduğundan, ona atıfta bulunurken “minha” ve “zevceha” denilmiştir. “Sizi tek bir nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye ondan da eşini yaratan Allah’tır.” (Araf, 7/189) Bu ayetin devamında cinsel birleşme ile çocuk oluşu anlatılmaktadır. Bu ayette de Adem “nefsivahide” olarak ifade edilmektedir. “Minha” (ondan) “zevceha” (onun eşini, karısını) ifadeleriyle Adem'den eşinin (karısının) yaratılmış olduğu ifade edilmektedir. Evrimciler nefsivahide’den eşinin yaratılması ifadesini yanlış yorumlayarak, Adem ve Havva'nın ayrı ayrı aynı canlı türü olarak yaratılmış olduğunu iddia ederler. Bu hususta birçok hadisler varken, evrimciler zaten peygambere inanmadıkları için bu hadisleri inkar ederler. Halbuki Allah Teâlâ Peygamberimizin (sav) doğru söylediğini ve haktan ayrı şeyler söylemediğini Kur'an'da belirtmiştir. Buna rağmen Peygamberimizin (sav) sözlerine inanmazlar ve onları hiçbir zaman dikkate almazlar. Çünkü bu işlerine gelmemektedir. Peygamberimiz (sav) bu konudaki bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Havva Adem'in bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır.” Bu konuda Ebu Hüreyre (ra) başka bir hadisi şöyle nakletmektedir: “Kadın kaburga kemiği gibidir. Bir eğri kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Onu doğrultmaya kalkarsanız kırarsınız. Kırılması da boşanmasıdır.” Evrim teoriciler (Nisa, 4/1) ve (Araf, 7/189) ayetlerindeki “nefsivahide”nin Adem'i kast etmediğini, bütün insanları kastettiğini iddia ederler. Oysa Müfredat’ta yazıldığı üzere, “nefsivahide” kelimesi yalnız, tek olan kişiyi gösterir. Bu kelimenin bütün insanlara işaret etmesi tamamen yanlıştır. Onlara göre eş için “zevceha” yerine “zevceteha” denmesi gerekirdi. Ayrıca “minha” yerine, Adem’in erkek olması nedeniyle “minhu” denmesi gerekirdi. Bu türlü akıl yürütmeleri boşunadır. Çünkü Arapça gramer kuralları bellidir. Bir kelimenin sonunda iki tane dişilik eki gelmez. Bu nedenle “zevceteha” da, te ve ha eklerinin her ikisi de dişiliği gösterdiğinden, te eki düşerek “zevceha” denmiştir. Buradaki “ha” dişilik eki, “nefsivahide” nin gramer olarak dişilik göstermesinden dolayıdır. Bu nedenle Havva’nın Adem'den yaratılmış olduğunu ifade etmek için “minha” “zevceha” denilmiştir. Bu durum Adem'in erkek oluşu ile çelişmez. Müslümanların kafalarını Arapça kelimelerin oyunlarıyla karıştırabileceklerini zanneden evrim teoriciler bu konuda yanılıyorlar. Çünkü Müslümanlar bu ayetlerin Arapça yapılarındaki grameri bilmeseler de, bu ayetlerin tefsirlerine güvendikleri İslam alimlerinin, Elmalılı, Bursevi gibi, tefsirlerinden okumaktadırlar. Bu tefsirlerdeki yorumlar da, bizim yorumlarımız ve Peygamberimizin (sav) hadisleri ile aynıdır. Evrim teoriciler şunu iyi bilsinler ki, güneş balçıkla sıvanmaz. Yapmak istedikleri her türlü bilinçli saptırmalar karşılarına bir gün, batıl oldukları ispatlanarak çıkacaktır. Evrim teoriciler Adem-Havva çiftinin çocuklarının evlenerek çoğalmasını ensest ilişkiler olduğunu iddia ediyorlar. Oysa onların sapık düşünceleri burada geçerli değildir. Adem-Havva çocuklarından aynı batında doğan kız ve erkeğin evlenmesine müsaade edilmemiş, ancak farklı batınlarda doğan kız ve erkeğe evlenme müsaadesi verilmiştir. Adem'in çocukları olan Kabil ve Habil’in arasındaki kavganın, bu kurallara uyulmaması sonucu ortaya çıktığını bütün İslam alimleri bildirmektedir. Ancak bu kurallar, insanların çoğalması ile terkedilmiş ve sonradan gelen peygamberlerin şeriatlarında kaldırılmıştır. Bugün tek tanrılı dinlerin hepsinde kardeş evlenmeleri yasaklanmıştır. Hatta İslam'da süt kardeşliği durumun da bile evlenmek yasaklanmıştır. Dolayısıyla evrim teoricilerinin Kur’an'daki ayetlerde çelişme ve sapıklık aramaları boşunadır. Bu yönde yorum yapan ilahiyatçılara da Müslümanlar inanmamaktadırlar. Gerçek İslam alimlerinin yorumları bu konuda esas alınmaktadır. Bu nedenle Müslümanlar İmam Rabbani, Mevlana, Bursevi, İmam Gazali gibi İslam alimlerinin kitaplarına göre inançlarını şekillendirmeye çalışmaktadırlar. Sırat-ı müstakim budur.
Hz. İsa (as)’ın Yaratılışı “Doğrusu Allah katında İsa'nın yaratılışındaki durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “Ol” dedi o da oluverdi.” (Ali İmran, 3/59) Hz. Adem anasız ve babasız olarak yaratılmışken, Hz. İsa da babasız olarak yaratılmıştır. Bunlar Allah Teâlâ'nın birer takdiridir. Hz. İsa'nın nasıl yaratıldığı konusu Meryem suresinde anlatılmaktadır. Bursevi Hazretleri bu olayı Rûhu’l Beyân tefsirinde şöyle anlatmaktadır: “…Bir zaman o ailesinden ayrılarak doğu yönünde bir yere çekilmişti…”. Yani, Hz. Meryem kavminden uzaklaşıp ayrı ve tek başına kalınca doğu tarafında bir yere geldi. Bulunduğu yer mescitti. “Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Biz ona Cebrail'i göndermiştik de, ona tam bir insan olarak görünmüştü.” Ayette Cebrail (as) “rûh” olarak zikrediliyor, çünkü o ruhânî bir varlıktır. Cebrail Ruhu’l Emîn’dir. Meryem'e yaratılıştan düzgün bir insan şeklinde gözüktü. “Meryem, eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen, senden Rahman'a sığınırım dedi.” Bu güzel suretten Allah'a sığınması, Meryem'in iffet ve takvalı bir kimse olduğuna delâlet etmektedir. Bunun üzerine Cebrail şöyle cevap verdi: “Ben ancak Rabbimin elçisiyim. Sana temiz bir oğlan bağışlamak için geldim dedi.” Cebrail Meryem'in gömleğinin yakasından üfledi. Nefesi rahmine ulaştı. Bu üfleme neticesinde İsa'ya hamile kaldı. “Meryem İsa'ya gebe kaldı. Onunla uzak bir yere çekildi.” Hz. İsa Allah'ın ruhunun Meryem'e üflenmesi ile olmuştur. Dolayısıyla Hz. İsa babasız dünyaya gelmiştir. Bu nedenle Hz. Adem'in annesiz ve babasız dünyaya gelmesi ile benzerliği vardır. Evrim teoricileri gerek Hz. Adem'in yaratılışını gerekse Hz. İsa'nın yaratılışını başka türlü açıklarlar ki, bu düşüncelerin İslami gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Onlara göre Hz. Adem ve Hz. İsa'nın dünyaya gelmeleri “hermafrodit” canlıların vasıtası ile olmuştur. Hermafrodit’in anlamı kendi kendilerini dölleyebilen olmalarıdır. Bu özelliği örnek olarak bazı bitkileri, toprak solucanını ve istiridyeyi verirler. Onlara göre Hz. Adem, ki o ilk bildiğimiz insan türüdür, bir hermafrodit insanımsının kendi kendine gebe kalması ile dünyaya gelmiştir. Aynı şekilde Hz. İsa da Hz. Meryem'in kendi kendine gebe kalmasıyla dünyaya gelmiştir. Evrim teoricileri batıl inanışlarını daha da ileri götürerek, Adem'in eşi Havva'nın da bir hermafrodit canlıdan doğmuş olduğunu iddia etmektedirler. Adem ile eşinin çocuklarından bazıları da hermafrodit olup, bu hermafroditler kendi başlarına yeni soylarını meydana getirmişlerdir. Bu iddiaların hiçbirinin ispatı ve dayanağı yoktur. Tamamen din karşıtı olan evrim teoricilerin kendi zihinlerinde uydurdukları hayallerdir. Allah'ın yaratmasına iman etmeyenlerin nasıl bir sapık ve yanlış iddialar ortaya attıklarını görüyoruz. Bunları bir de bilim diye insanlara yutturmaya çalışmaktadırlar. Bu uydurdukları masalların hiçbirinin ispatı olmadığı gibi, hiç bir deney ve bilimsel buluşla da teyit edilmemektedir. Evrim teoricileri bu saptırıcı fikirleri ortaya atarak sadece kendi imansızlıklarını tatmin etmektedirler. Bu fikirleri ile insanları saptırarak onları da kendi küfür dünyalarına katmaktadırlar. Bunların bu düşüncelerine bilim diyenler gerçekten bir dalâlet içindedirler. Bu saptırıcı fikirleri kitaplara koyanlar da aynı dalâleti paylaşmaktadırlar. Bu insanlar bu yaptıklarının hesabını yarın ahirette Allah'ın huzurunda nasıl vereceklerini düşünsünler. Biz hiç kimsenin onların durumuna düşmesini istemeyiz. Onun için Müslümanların evrim teoricilerin fikirlerinden uzak durmalarını tavsiye ederiz. Aksi takdirde bu fikirleri benimseyenler, İslam dininin iman dairesinin dışına çıkmış olur ve küfrün içine düşmüş olurlar. Ne kadar kötü bir durum!
İnsanın Maymunumsulardan Türemesi Evrim teoricileri insan soyunun maymunumsu türlerin evrimleşmesinden oluştuğunu iddia ederler. Bu nedenle İslam inancındaki ilk insanın Hz. Adem oluşunu ve bütün insanların Hz. Adem'in soyu olduğu gerçeğini inkar ederler. Evrimciler Müslümanların evrim teorisinin bu düşüncesine itiraz etmelerinin nedeni olarak, insan onuruna yakıştırmadıklarını ileri sürerler. Onlara göre evrimin iddialarına “insanın onuru” gibi bir kavrama dayanılarak karşı çıkılmaktadır. Onlar karşı delil olarak şu ayeti ileri sürerler: “Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar.” (Furkan, 25/44) Evrimciler şu soruyu soruyorlar: Bu ayete göre, bazı insanların hayvanlar gibi olması Müslümanların insan türünün bir üyesi olmalarını rahatsız etmiyor mu? Evrim teorisine göre bütün canlılar bir ortak kökte buluşuyorlar. Tüm hayvanların insanlar gibi toprak ve sudan yaratılmış olduğuna dair Kur'an'da ifadeler olduğundan, Kur'an insanlar ve hayvanlar için ortak bir ataya işaret etmektedir. Bu ilk ata maymun da olabilir, tek hücreli bir canlı da olabilir. Onlara göre, bu düşüncenin insan onuruna aykırı olmaması gerekir. İnsan vücudunda milyonlarca bakteri barındırmaktadır. Bunlar insan onuruna aykırı değil midir? Bakterilerden şikayet etmeyen insanların maymunumsu bir ataya sahip olmaktan niye şikayet ederler? Yediğin tavuğun, koyunun, pirincin bedenimizde sürekli dönüşmesini onurumuza ve ahlak yapımıza aykırı bulmuyorsak, ilk insanın hayvanların ve maymunumsuların dönüşmüş şekli olduğuna dair bir iddiayı da onurumuza ve ahlaki yapımıza aykırı görmemeliyiz. Evrim teoricilerinin bu akıl yürütmeleri tamamen bir kelime oyunundan ibarettir. Kendilerine yapılan itirazları sadece bir insan onuru görmesi, bu aldatmaca politikanın bir görünüşüdür. Ancak bu kelime oyunlarının saçmalıkları o kadar sırıtmaktadır ki, buradaki saçmalıkları ve kasıtlı saptırmaları hemen ortaya dökülmektedir. Müslümanlar evrim teorisine itirazları insanın onurundan dolayı değildir. Bu iddiaların İslam inancını tamamen inkar eden şeyler olmasındandır. Çünkü evrim teorisinin iddiaları İslam dininin inançları ile taban tabana zıttır. Evrim teorisinin iddia ettiği düşünceleri kabul eden her insan, İslam dininin dairesinin dışına çıkmış olur, yani kafir olur. Bu da hiçbir Müslümanın razı olmayacağı bir durumdur. (Furkan, 25/44) ayetindeki bazı insanların hayvan gibi davranış göstermeleri insanların hayvanlardan türemiş olduklarını ispat etmez. Burada, bazı insanların davranışlarının hayvanların davranışlarına benzetilmiş olması, onların nefislerinin arzularını takip ederek bütün davranışlarında hayvanlara benzer olmasındadır. Bu konuda Bursevi Hazretleri şunları söylemektedir: “Onlar azapla ilgili ayetlerin kulaklarını çınlatmada etkilenmemeleri ve gördükleri delilleri düşünmemeleri yüzünden gaflette örnek ve sapıklıkta sembol sayılan hayvanlar gibidir. Onların yemek, içmek ve nefsin istediklerini yerine getirmekten başka bir arzuları yoktur. Tıpkı yemekten ve içmekten başka hiçbir arzusu olmayan hayvanlar gibidirler. (Furkan, 25/44) ayetinde insanın hayvana benzetilmesinin anlamı yukarıdaki ifadelerde açıklanmıştır. Bu açıklamaya göre insan nefsinin hayvanlaşması ile insanın atasının hayvan olması arasında hiçbir ilgi yoktur. Bu nedenle evrim teoricilerinin iddiaları tamamen saçma olup İslam'a aykırıdır. İnsan, bedeninde milyonlarca bakteriyi barındırmaktadır. Bu bakterilerin belirli görevleri vardır. Büyük bir kısmı vücudun ihtiyacı olan dönüşümleri sağlarken, bir kısmı da hastalıklara sebep olmaktadırlar. Bu insanın bedenindeki yaratılışın bir gerçeğidir. Bu bakterilerin görevlerini yapmasını insanlar hiçbir zaman duymazlar. Onlar da Allah'ın bir yaratığıdır ve kendilerine verilen görevleri yerine getirmeye çalışırlar. Bunların varlığı ve çalışmaları insanın elinde olan bir şey değildir. Bu husus Allah Teâlâ'nın yaratmadaki bir hikmetidir. İnsanın yediği gıdalar vücutta enzimler sayesinde parçalanırlar ve faydalı gıdalara dönüşürler. Bunu, evrimcilerin insanın maymundan dönüşmüş olduğu iddiasının bir delili olarak görmek çok saçmadır. Alınan gıdaların parçalanması yine Allah Teâlâ'nın takdir ettiği bir düzende olmaktadır. Bu gıda parçalanmaları esnasında insanın türü değişikliğe uğramaz. Yani bu evrimcilerin anladığı anlamda bir dönüşüm değildir. Gıdaların parçalanması esnasında tek hücreli canlıların, bakterilerin kullanılması gene Allah Teâlâ'nın bir hikmeti olup evrimcilerin iddialarına delil teşkil etmez.
Evrim Bilim, Yaratılış İnanç mıdır? Son 80 yılda evrim teorisinin bilimsel bulgulara tamamen aykırı bir iddia olduğu gösterilmiştir. Ancak teorilerine körü körüne bağlı kalmak isteyen evrimciler bilimsel dayanaklarını kaybettiklerinden, ayakta kalmak için çareyi demagojiye sapmada bulmuşlardır. En çok başvurdukları demagojilerden biri de, “yaratılış bir inançtır, bilimin alanına girmez” şeklindeki sloganıdır. Onlara göre evrim teorisi bilimseldir, yaratılış ise bir inançtan ibarettir. Bu slogan yanlış bir bakış açısından kaynaklanmaktadır. Çünkü evrim teoriciler bilim ile materyalist felsefeyi birbirine karıştırmaktadırlar. Onlara göre materyalizme aykırı bilim olamaz. Oysa bugün bilimin kendisi materyalizmi reddetmektedir. Materyalist felsefeye göre madde ebedi ve ezelidir. Yani sonsuzdan beri vardır ve sonsuza kadar da var olacaktır. Madde ötesinde hiçbir varlık da mevcut değildir. Bu iddianın neresi bilimseldir? Böyle bir iddia hiçbir şekilde bilimsel olamaz. Çünkü bu iddialar deneye ve gözleme tabii tutulamaz. Sadece bir inançtır, bir dogmadır. Onlara göre bilim sadece maddeyi inceleyebilir, yani bilim maddeci yani materyalist olmalıdır. Ancak maddeyi incelemek ve materyalist olmak farklı şeylerdir. Madde incelendiğinde içindeki kusursuz bir tasarımın ve bilginin mevcut olduğu görülüyor. Bu tasarım ve bilgiyi maddeye yükleyen kimdir? Bu maddenin kendisi olamaz. Çünkü doğada hiçbir şey kendisinin nedeni değildir. Doğada bir sebep ve sonuç ilişkisi mevcuttur. Bu nedenle maddenin kendisini meydana getirmesi mümkün değildir. Madde ve içindeki tasarımın ve bilginin başka bir etken tarafından oraya yerleştirildiği aşikârdır. Bu etken Allah Teâlâ’dır. Çünkü Allah Teâlâ maddeyi yaratırken onda belirli bir yapı ve tasarım oluşturmuştur. Materyalistlerin iddia ettikleri gibi maddenin doğada kendi kendine canlılığı oluşturması gibi bir özelliği olsaydı, bunun laboratuvarların kontrollü ortamında çok daha kolay gerçekleşebilmesi gerekirdi. Oysa bugüne kadar değil bir canlı hücre, onun herhangi bir organeli bile laboratuvarlarda suni olarak üretilememiştir. Bu nedenle canlılığın madde üstü bir varlık tarafından oluşturulduğu aşikârdır. Amerikalı evrimci biyolog olan Andrew Scott, ünlü New Scientist dergisinde ki (Cilt 106, 1985) “Update on Genesis” adlı yazısında şu itirafta bulunmaktadır: “Biraz madde alın, karıştırın, ısıtın ve bekleyin. Bu hayatın kökeninin modern versiyonudur. Yerçekimi, elektromagnetizma, zayıf ve güçlü nükleer kuvvetler gibi temel güçler gerisini halledecektir. Peki ama bu kolay hikayenin ne kadarı sağlam temellere oturmaktadır ve ne kadarı umuda dayalı spekülasyonlara bağlıdır. Gerçekte kimyasal maddelerden canlı hücrelere kadar giden aşamaların bütün mekanizmaları ya tartışma konusudur ya da tamamen karanlık içindedir.” Aslında materyalizmin çıkmazı daha da büyüktür. Madde bırakın kendi kendine oluşturmayı, insan bilinci ile birleştiği zaman bile hayat oluşturulamamaktadır. Çünkü bugün insanlık tüm bilgi ve teknolojik birikimine rağmen, cansız maddeden hayat üretememektedir. Bu bize maddeden kendi kendine hiçbir tasarım ve bilginin oluşturulamayacağı gerçeğini göstermektedir. Oysa evrende, canlılarda olağanüstü derecede kompleks tasarımlar ve olağanüstü bir bilgi yapısı mevcuttur. Bunlar da bize evrendeki ve canlılardaki bu tasarım ve bilginin, tüm maddeye hakim olan, maddeden önce de var olan sonsuz bir güç ve akıl sahibi olan bir Yaratıcının eseri olduğunu gösterir. Bu tamamen bilimsel bir sonuçtur. Bu bir inanç veya dogma değil, evrenin ve canlıların gözlemlenmesi ile anlaşılan bir gerçektir. Bu nedenle evrim teoricilerin ortaya attıkları “evrim bilimdir, oysa yaratılış bilim alanına girmeyen bir inançtır” şeklindeki iddiaları yanlış olup, sadece yüzeysel bir aldatmacadan ibarettir. 19. yüzyılda materyalizm bilime bulaştırılmış ve bilim materyalizmin dogmalarına göre çarpıtılmıştır. Ancak 20. ve 21. yüz yıllardaki gelişmeler bu köhne felsefeyi yerle bir etmiştir. Materyalizmin ve evrim teoricilerin reddettikleri yaratılış gerçeği ortaya çıkmıştır. Böylece bilim Allah'ı bulmuştur.
Yaratılışa Evrim Gözüyle Bakılabilir mi? Allah Teâlâ'nın yaratmasının bir çeşit evrim olduğunu kabul etmek saçma bir iddiadır. Çünkü Allah'ın yaratması “Kun/Ol” emri ile başlar. Bu emirden sonraki süreç yine Allah'ın belirlediği bir düzen içinde olur. Ancak bu “Ol” emrinin içinde bu süreç te dahildir. Allah'ın bu süreçteki yaratması da “Ol” emrinin içinde mevcuttur. Bu oluş süreci çok kısa bir anda olabilir, uzun bir süre de olabilir. Bu oluş sürecinin her anı, Allah Teâlâ'nın “Ol” emrini duyarak gerçekleşir. Burada evrim teoricilerinin zannettikleri gibi kendiliğinden ve tesadüfen bir oluşum söz konusu değildir. Buradaki bütün süreç Allah'ın kontrolü ve iradesi altındadır. Her an, oluşun her safhası Allah'ın “Ol” emrini işiterek oluşur. Bu yaratılış sürecini insanın yaratılışında da görmekteyiz. “Şüphesiz biz sizi topraktan, sonra spermadan, sonra bir embriyodan, sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız, sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız. Sonra sizi olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra hiçbir şey bilmemek üzere ömrünün en fena zamanı olan yaşlılığa ulaştırılır.” (Hacc, 22/5) Bu ayette insanın ilk yaratılışının topraktan olduğu, sonra yeryüzünde yayılan insanların sperma, embriyon, et parçası, kemik, çocuk gibi safhalardan geçerek yaratıldıklarını anlatıyor. Her insanın yaratılışı tıpkı Adem gibi baştan başlamıyor. İnsanların Adem soyundan geldiklerinden insanın yaratılışının toprak ile başladığı ifade ediliyor. Çünkü Adem ilk defa topraktan yaratılmıştır. Allah Teâlâ'nın yaratmasının bir an içinde olduğunu gösteren ayetler Kur'an'da mevcuttur. Hz. İbrahim (as), Hakk’ın ölüleri nasıl dirilteceğini merak etmesi üzerine, Hakk Teâlâ ona dört kuş alıp kendisine alıştırmasını ve sonra onları öldürüp parçalayarak parçalarını dört tepeye koymasını, sonra da onları çağırmasını söylemiştir. Bnu yapan Hz. İbrahim, kuşları çağırması üzerine tepelerden dört kuşun canlanarak kendisine geldiğini görmüştür (Bakara, 2/260). İşte bu Allah Teâlâ'nın “Kun/Ol” emri ile yaratmasıdır. Hz. Musa (as)'ın asasının ejderha olması ve sonra tekrar eski haline dönmesi de, Allah Teâlâ'nın yaratmasının anlık olduğunun delilidir. Hz. İsa (as)’ın, çamurdan kuş sureti yapıp ona üflemesiyle kuşun canlanması da Hakk’ın yaratmasının anlık olduğunu gösterir. O “Ol” dediği zaman emri derhal tahakkuk eder. Bütün alem O’nun bu “Ol” emri ile ortaya çıkmıştır. Bu yaratılış olgusu evrimci teoricilerin hiçbir iddiaları ile örtüşmez. Bazı evrim teoriciler, evrim teorisinin doğrulanmasının Tanrı’nın varlığını yanlışladığını söylemek mümkün değildir derler. Bunun mümkün oluşunu, Tanrı’nın yarattığının da bir evrim olması halinde olacağını düşünüyorlar. Evrim teorisinin doğruluğunun ispatı, Tanrı’nın varlığının inkarını gerektirmez diye düşünüyorlar. Bu düşünce, teistlerle ateistler arasındaki farkın dikkate alınması sonucunda olmaktadır. Evrim teorisine en tarafsız gözle bakma imkânına sahip olanların teistler olduğuna inanıyorlar. Çünkü teist ontoloji, evrim teorisini hem kabul edecek hem de reddedecek imkânını içinde barındırmaktadır. Oysa ateistlerin aynı objektif tavrı evrim teorisine karşı göstermeleri mümkün değildir. Çünkü materyalist ateist ontoloji birbirlerinden bağımsız ortaya çıkan canlı türlerinin sadece maddi evren içinde kalarak açıklama konusunda evrim teorisi dışında bir alternatife sahip değildir. Bir teist için evrim teorisinin doğruluğu veya yanlışlığı, Tanrı’nın varlığına veya yokluğuna dair bir mesele değildir. Onların meselesi, Tanrı - Evren ilişkisinde Tanrı’nın canlıları hangi yöntemle yarattığının belirlenmesine çalışılmasıdır. Avusturyalı-İngiliz filozof Karl Popper evrim teorisi ile ilgili şu görüşü ifade etmektedir: “Evrim teorisi ile ilgili iddialar kendisine özgü tek bir süreç ile ilgilidir. Bunlar ne test edilebilir ne de bilimsel bir kanun olabilir.” Allah Teâlâ'nın yaratmasını maddi gözle anlamak, onun yasalarını belirlemek mümkün değildir. Çünkü onun yaratması Haşr suresinin 24. ayetinde anlatıldığı gibidir. Bu ayette anlatılan yaratılış olayı, evrim ile ilgili bir şey değildir. Evrimciler olaya daima maddi olarak baktıklarında Allah Teâlâ'nın yaratmasını anlayamazlar ve idrak edemezler. Çünkü Allah'ın ilmini Kendisinden başka kimse idrak ve ihata edemez. Bu nedenle Allah'ın yaratması evrim kavramı ile açıklanamaz. Teistlerin bu yönde yapmak istedikleri boşuna bir çabadır. Çünkü teistler de Allah Teâlâ'yı tam olarak anlayamazlar. Onlar O’ndan uzaktırlar. Evrim teoricilerinin “evrimle din paralel gibidir” diye fikirler ortaya atarak bazı inançlı insanları kandırabilmeleri mümkündür. Bu kandırılan Müslümanlar İslam açısından tamamen olanaksız olan bir fikre destek vermiş, onu tasdik etmiş olurlar. Bu ise evrimcilerin fikirlerini topluma kabul ettirmek için bir yoldur. Bu yola kanmamak Müslümanların görevidir. Evrimsel yaratılışla ilgili olarak ortaya atılan bir diğer iddia ise, Hz Adem'in ilk insan olmayabileceği şeklindedir. Bu iddiayı savunan evrim teoriciler, Bakara suresinin 30. ayetindeki geçen “halife var edeceğim” şeklindeki ifadedeki “ceale” fiilini “tayin etmek” anlamı ile açıklamaktadırlar. Yani Hz. Adem'in ilk insan olmadığını, birçok insan arasından halife olarak tayin edildiğini öne sürmektedirler. Burada kelime oyunları yapılması boşuna bir gayrettir. Çünkü “ceale” kelimesinin anlamları Müfredat’a göre şunlardır: yaratmak, inşa etmek, çevirmek, yapmak, koymak, kılmak. Bunların arasında tayin etmek gibi bir anlam yoktur. Allah Hz. Adem'i topraktan yaratmıştır. Hz. Adem özel bir yaratılışa sahiptir. Bu özel yaratılış onun önce cennette bulunmasından, daha sonra da buradan çıkarılmasından anlaşılmaktadır. Tüm insanların Hz. Adem'den geldiğini, yani Hz. Adem'in ilk insan olduğunu bildiren pek çok ayetlerden biri de şu şekildedir: “Hani Rabbin Adem oğullarının sırtlarından zürriyetini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı. Ben sizin Rabbiniz değil miyim? demişti de onlar “evet şahit olduk” demişlerdi. Bu, kıyamet günü, biz bundan habersizdik dememeniz içindir.” (Araf, 7/172) Bu açıklamalara göre Hz. Adem ilk insandır ve ilk peygamberdir. Bu konudaki ayetler herhangi bir yoruma yer vermeyecek kadar açıktır. Tek yapılması gereken şey, insanların samimi bir kalple, vicdanlarının sesini dinleyerek ve ihlasla Kur’an ayetlerini incelemeleridir. Allah bu niyetle ayetleri okuyan kullarına mutlaka doğru yolu gösterecektir.
Evrendeki Tasarım Evrim Teorisini Bitirmiştir Son 80 yıl içinde evrim teorisini reddeden bilim adamlarının sayısı hızla artmaktadır. Bunların çoğu evrendeki ve canlılardaki kusursuz tasarımı görerek darwinizmin dogmalarından kendilerini kurtarmaktadırlar. Canlılıktaki söz konusu olan mükemmel tasarım ve plan, tüm canlıları üstün bir akıl ve bilgi ile yaratanın Allah olduğunu gösterir. En basit olarak bilimin, canlılardaki indirgenemez kompleksliği bulması evrimi savunanları mutlak bir çıkmaz içine sokmaktadır. Çünkü canlılardaki kusursuz yapıların zaman içinde meydana gelen tesadüfi değişimlerle oluşması imkânsızdır. Bu canlılar ilk yaratıldıkları zamandaki kusursuz yapıları ile birlikte varlıklarına devam etmektedirler. Evrimci Pierre - Paul Grassé, “Evolution of Living Organisms” (Academic Press, New York, 1977) adlı kitabında şunları ifade etmektedir: “Darwinizm'e göre, tek bir bitki tek bir hayvan tam olması gerektiği şekilde binlerce ve binlerce faydalı tesadüflere maruz kalmaktadır, kalmalıdır. Yani mucizeler sıradan bir kural haline gelmeli. İnanılmaz derecede düşük olasılıklara sahip olaylar kolaylıkla gerçekleşmelidir. Hayal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işin içine dahil edilmemelidir.” Evrim teorisine sıcak bakan Müslümanlar aşağıdaki ayette bildirilen emri yerine getirmeli ve evrim teorisi üzerine dikkatli olarak düşünmelidir: “Müslüman olanlar, işte onlar doğru yolu arayanlardır. Ama yoldan çıkanlar, işte onlar cehenneme odun olmuşlardır. Şüphesiz eğer onlar o yol üzere dosdoğru gitselerdi onlara bol su verirdik. Ta ki onları onunla sınayalım…” (Cin, 72/14, 15, 16, 17) Burada bol su, bollukla mübalağa için nitelenmiştir. Özellikle sadece bol suyun anılması, onun zenginliğin ve mâişetin aslı oluşundandır. Hz. Ömer (ra) şöyle söyler: “Nerede su varsa ot da vardır, nerede ot varsa mal vardır, nerede mal varsa fitne vardır.” Buna göre Müslümanlar düşünmek ve araştırma yapmakla mükelleftirler. Ancak bu şekilde gerçekleri görmeleri mümkün olur. Aksi halde cehennem odunu olma cezasına muhatap olabilirler. Evrim teorisi ve evrimciler büyük bir çıkmaz içindedirler. Çünkü bilim darwinizmi açıkça yalanlamaktadır. Bunun farkında olan evrimciler, büyük bir panik içinde olmaktadırlar. Bu nedenle çıktıkları bütün tartışma programlarında hemen yaratılış gerçeğini savunanlara saldırmakta, onları gerici, çağdışı olmakla suçlamaktadırlar. Aslında onların amacı bu şekilde sözde üstün gelmeye çalışmalarıdır. Müslümanların bunu fark etmemelerinin nedeni, konu hakkındaki bilimsel gelişmelerden habersiz olmalarıdır. Bilimsel gelişmeleri takip etmeyen, evrim teorisinin geçersizliğini anlatan yayınları okumayan bir insanın, evrim teorisini bilimsel bir gerçek zannetmesi doğaldır. Bu durum ancak bilgi sahibi olmakla giderilebilir. Bunun yanı sıra, Allah'ın eşsiz yaratışını ve tüm kainatı saran kusursuz sanatını derin derin düşünmek, Kur'an'a kuvvetle sarılmak ve Kur'an ayetlerinde bildirilen gerçekleri kavramak bu olumsuz etkilerden kurtulmanın en kolay yoludur. “İşte Allah'a teslim olanlar, artık onlar gerçeği ve doğruyu araştırıp bulanlardır.” (Cin, 72/14) Canlılardaki tasarımın en güzel örneklerinden biri insanın her hücresindeki DNA’sındaki yapıdır (Bkz. Canlı Hücrenin Mucizevi Yapısı). Tek bir hücrenin DNA’sında tam bir milyon ansiklopedi sayfasını doldurabilecek miktarda bilgi vardır. İnsan kendi bilgisini okumaya kalkışsa buna ömrü yetmez. Bundan daha önemlisi, bu uçsuz bucaksız bilgi deposunun her hücrenin çekirdeğinde bulunmasıdır ki, yaklaşık 100 trilyon hücreden oluşan bir insanda bu kütüphaneden 100 trilyon kopya vardır. Bu bize ne kadar muazzam bir bilgi ile iç içe bulunduğumuzun göstergesidir. Günümüzde büyük miktarlarda bilginin saklanabildiği en ileri teknoloji bilgisayarlardır. Ancak DNA ile bilgisayarı karşılaştırdığımızda insan zekâsının asırlardır edindiği bilgi birikimi ve yıllar süren çabaların sonunda geliştirdiği bu son teknolojinin bile daha tek bir hücre çekirdeğinin bilgi saklama kapasitesine ulaşmadığını görüyoruz. İnsan genomu projesini yürüten Celera Genomics şirketinin konu hakkındaki en önemli uzmanlarından biri olan Gene Myers’in proje sonucu hakkındaki şu sözleri DNA’daki bu büyük bilgi ve tasarımı ifade etmektedir: “Beni asıl şaşırtan şey hayatın mimarisidir. Sistem olağanüstü derecede komplekstir. Sanki tasarlanmış gibidir. Burada DNA’da büyük bir akıl yer almaktadır. İşin diğer bir ilginç yönü ise, yeryüzündeki tüm canlılığın bu aynı dille yazılmış şifreli tariflerle üretilmesidir. Ne bir mikrop ne bir bitki ne de bir hayvan DNA’sı olmadan oluşamamaktadır. Tüm canlılığın hep aynı kendine özgü dili kullanan, aynı bilgi kaynağından ulaşan tarifler sonucu ortaya çıktığı çok açıktır. Bu da bizi açık bir sonuca götürmektedir. Bu da, dünyadaki tüm canlılar tek bir akıl tarafından var edilmiş bir bilgiye göre yaşamakta ve çoğalmaktadır. Bu evren ve canlılardaki tasarım gerçeği evrim teorisini anlamsız hale getirmiş ve tamamen bitirmiştir. Çünkü evrimin temel dayanağı tesadüftür, oysa tesadüf bilgi oluşturmaz.” DNA'nın ve içerdiği uçsuz bucaksız bilginin kendi kendine oluştuğunu iddia etmek, kişilerin bilgisizliklerinin ve acziyetlerinin ifadesidir. DNA gibi muazzam bir bilgi içeren ve son derece kompleks bir yapıya sahip olan bir molekülü tesadüflerin eseri saymak hiçbir şekilde ciddiye alınamaz. Bu nedenle hayatın kökeni konusundaki evrimci tezlerde, DNA'nın kökeni de çözülememiş bir sır gibi ifadelerle geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Artık evrim teorisi bitmiştir. Onu bitiren en önemli delil evrendeki ve canlılardaki Allah Teâlâ'nın yaratmış olduğu tasarım ve bilgilerdir.
Yorum ve Eleştirileriniz için : oryanmh@gmail.com
|
Kur’an Ayetleri Evrim Teorisini Yalanlıyor (2.Bölüm) |
Yayınlanma Tarihi : 26.12.2021 |