Hz. Muhammed (sav) peygamberlik hayatı boyunca gerçek bir öğretmen olarak çalışmıştır. Peygamberimiz bunu teyit eden bir hadisinde “Ben bir öğretmen olarak gönderildim” buyurmuştur. Resulullah (sav) yalnız kendisinin değil, diğer bütün peygamberlerin de birer öğretmen olarak görev yaptıklarını bildirmiştir. Kendisine “Ya Resulullah, Adem de bir peygamber miydi?” diye soran birisine, “Evet öğretmen ve mükellim idi” diyerek cevap vermiştir. Peygamberimiz (sav)’e göre insan ya öğreten bir öğretmen veya öğrenen bir öğrenci olmalıdır: “İnsanlar iki kısımdır: öğreten ve öğrenen. Bu ikisinin dışında kalan şeylerde hayır yoktur.” Buna göre inanan bir insan ömrünü daima bu iki vasıftan birisi ile değerlendirmelidir. Peygamberimizin bir öğretmen olarak, “Müslüman yetiştirme” davasında gösterdiği başarı ve yüksek performansa şimdiye kadar hiçbir kişi ve kurum erişememiştir. Buna tarih şahitlik etmektedir. Peygamberimizin bu başarısının temel nedeni kendisinin en güzel ahlakla bezenmiş olması ve ilahi kitabımızı, yani Kur'an-ı Kerim'i kendisine rehber edinmiş olmasıdır. Peygamberimizin okuma yazma bilmediği herkesçe bilinen bir husustur. Bu nedenle Allah tarafından kendisine bildirilen hakikatleri çevresindekilere sözlü olarak aktarmıştır. Yazıyla bir öğretim yapmamıştır. Peygamber Efendimiz (sav) öğretimde Kur'an-ı Kerim'i esas almış ve ilk yaptığı iş Kur'an'ı öğretmek olmuştur. Ashabına Kur'an öğrenmelerini emretmiştir. Kur'an'ın anlaşılması ve hayata geçirilmesi için gayret göstermiştir. Buradaki amaç sadece Kur'an'ın ezberlenmesi değildir. Kur'an'ın anlaşılmasını, emir ve yasaklarının uygulanmasını istiyordu. Bunun için büyük bir itina ile özel yöntemler kullanmıştır. Bu yöntemlerin neler olduklarını aşağıda ele alıyoruz.
Ferdi Eğitim Yöntemi İslam dininde kişinin ciddi ve sağlam bir eğitimden geçmesi öngörülür. İyi bir eğitim görmüş fertlerin oluşturduğu aileler ve böyle ailelerden kurulmuş sağlam bir toplum yapısı gerçekleştirilmeye çalışılır. Peygamberimiz (sav) İslami eğitimi ferdi farklılıkları göz önünde bulundurarak uygulamıştır. Çünkü farklı insanların yetenekleri, şahsiyetleri ve ilgilendiği şeyler farklıdır. Örneğin Peygamberimiz şahsiyet olarak zayıf bulduğu Ebu Zerr (ra)’a yöneticilik yapmamasını tavsiye etmiş ve bunun da sebebini izah etmiştir. Aynı şekilde Abdurrahman b. Semure (ra)’a da yöneticilik yapmamasını, aksi halde yardımsız kalacağını buyurmuştur. Resulullah'ın bu kişilere yönetici olmamalarını tavsiye etmesi, sosyal etkileşim açısından şahsiyet faktörlerini göz önünde bulundurmasındandır. Kendinsinden idarecilik isteyen Eş'arî kabilelerinden iki kişiye de, “İş dileyen kimseyi biz işimizde kullanmayız” diye cevap vermiştir. Çünkü Peygamberimiz bir işe tayin etmede liyakatın esas olduğunu çok iyi bilmektedir. Peygamberimiz (sav)’in kendisinden nasihat, vasiyet veya fetva isteyen kimselere farklı cevaplar verdiğini görüyoruz. Bunun sebebi kişinin karakter yapılarının, hallerinin, ilgilerinin farklı oluşlarını Peygamberimizin değerlendirmesi ve ona en uygun olanı tavsiye etmesinden kaynaklanmaktadır. Peygamberimiz (sav) insanların farklı güç ve kabiliyette olduğunu bildiğinden, sahabenin biatlarını “gücünüzün yettiği kadar” şartı ile kabul etmiştir. Rıdvan Biatı sırasında Resulullah, Seleme b. Evke’den iki kez “ölmek ve kat’iyen dönmemek” üzere biat almıştır. Bunun nedeni Seleme b. Evke’nin ashabın en kahraman ve harp esnasında en sebatkârlardan birisi olduğu için, Peygamberimiz ondan iki kez biat alarak onu taltif etmek istemesidir. Peygamberimiz (sav) herhangi bir konuda öğretimi gerçekleştirirken, topluca eğitim ve öğretim yaptığı gibi bazen de kişilerle tek tek ilgilenmeyi tercih etmiştir. Öğrencilerle tek tek ilgilenmek, öğretimin başarısını arttıran önemli bir etkendir. Peygamberimizin ferdi öğretim tekniğini ortaya koyması açısından Abdullah İbni Mesud (ra)’ın şu rivayeti anlamlıdır: “Avucum Resulullah'ın avucundayken, Kur'an'dan bir sure öğretir gibi bana teşehhüdü öğretti.” Bu türlü rivayetlere hadis kitaplarında sıkça rastlanmaktadır. Peygamberimiz (sav) ferdi eğitimi yalnız erkekler için değil, kadınlara da aynı şekilde uygulamıştır. Örneğin Esma binti Umeyr (rah)’a, zorluk anında yapacağı duayı öğretmiştir. Ümmühani binti Ebi Talib (rah) Peygamberimize gelerek şöyle demiştir: “Ben bir bayanım, artık ağırlaştım. Otururken yapabileceğim bir şey öğret bana.” Peygamberimiz ona bu durumda yapabileceği ibadetleri öğretmiştir. Ayrıca Ümmü Süleym’e namazda okuyacağı duaları öğretmesi Peygamber Efendimizin ferdi eğitiminin örneklerindendir. Peygamberimizin ferdi eğitim yöntemini kullanması, onun başarılı olmasında en önemli etkilerden birisidir.
Öğretimde Kullandığı Dil Eğitim ve öğretimde dilin etkisi çok büyüktür. Bu nedenle Peygamberimiz (sav) öğretimde ve eğitimde yumuşak bir dil kullanmıştır. Bunu ayrıca ashabına da tavsiye etmiştir. Peygamberimiz bir hadisinde “yumuşak söz sadakadır” buyurmaktadır. Peygamberimiz ders verirken en güzel üslubu, muhatabının anlayış ve zekasına en uygun olan örneği seçer ve konunun iyi anlaşılması için açıklamalara çokça yer verirdi. Sözlerinin muhataplar tarafından anlaşılması için büyük bir itina gösterirdi. Hitap ederken acele etmemesi ve aralıklı konuşması, dinleyen herkesin ne dediğini anlamasında önemli bir rol oynuyordu. Bir sözünün iyice anlaşılması için bazen söylediklerini üç kez tekrar ederdi. Bazen de bir topluluğa hitap ettiği zaman, gözleri kızarır, sesini yükseltir, ciddileşir ve adeta bir orduyu korkuturcasına konuşurdu. Peygamberimiz (sav)’in bu davranışlarından anlıyoruz ki onun öğretim şekli ve dili zamana, zemine ve muhatapların durumuna göre değişmektedir. Dinleyiciler az olursa, konuşmasını dikkatlice izleyebilmeleri için yavaş yavaş konuşur ve kelimeler adeta sayılabilirdi. Kalabalık topluluklar karşısında ise konunun mahiyeti ve önemi gereği Peygamberimizin yüz ifadeleri ve ses tonu, anlatılmak istenen konunun ciddiyet ve önemini ortaya koyma bakımından değiştiği görülürdü. Ayrıca konuşma esnasında jest ve mimiklerle de insanların dikkatlerini toplamaya çalıştığı gözlemlenirdi. Bazen dua ederken koltuk altları görülecek şekilde ellerini yukarıya kaldırır, böylece duanın etkisi ve önemi dinleyenlere aksederdi. Peygamberimiz (sav) konuşma esnasında topluma hakim bir yerde bulunmayı tercih ederdi. Bu nedenle Medine'deki mescide üç basamaklı bir minber yaptırdı. Konuşurken insanları topluluğun huzurunu bozacak hareketlerden men ederdi. Nitekim bir defasında Mescid-i Nebevi’de, Müslümanlarla alay eden ve seslerini kısıp kendi aralarında konuşan ve dikkatleri dağıtan münafıkları mescitten kovmuştur. Başka bir zaman minberde insanlara hitap ederken, çocuğunu elinden tutup onunla beraber mescidi terk eden kimseye Resulullah ziyadesiyle öfkelenmiştir. Peygamberimiz (sav) eğitim ve öğretim esnasında karşılaştığı yanlışları hemen düzeltmeye çalışırdı. Adiy b. Hatim’in bir rivayetinde, bir kişi Peygamberimizin yanında hitabette bulunduğu sırada şöyle demiştir: “Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, muhakkak ki doğru yola ulaşır. Kimde bu ikisine isyan ederse sapmıştır.” Bu söze karşı Peygamberimiz konuşana şu ikazı yapmıştır: “Sen ne kötü bir hatipsin. (O ikisi deme) Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse de.” Doğru bilgileri Müslümanların birbirlerine duyurmasının önemine vurgu yapan Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “İşittiğin doğru sözü Müslüman bir kardeşine götürüp ona öğretmen ne güzel bir hediyedir.” Bilginin insanlara verilebilen en güzel hediye olduğunu belirten bu hadisle, Müslümanların birbirlerine daima doğruları anlatmak için mescitlerde ve evlerde sohbet halkaları oluşturmaları tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz (sav) eğitim ve öğretimde muhataplarını bıktırmamanın ve nefret ettirmemenin önemine işaret etmiştir. Bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz, kolaylaştırınız zorlaştırmayınız.” Bu hadisin başka bir ifade edilişinde de “Öğretiniz, kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Sinirlendiğinde sus, sinirlendiğinde sus” buyurulmaktadır. Buna göre öğretmenlerin öğrencilerine karşı sabırlı olmaları ve onlara öğretimi zorlaştırmak yerine kolaylaştırmayı emretmektedir. Kendisi de bu ilkelere sadık kalmıştır. Etrafındakilere daima iyi niyetle, sabırla ve sakin olarak öğretmeye çalışmıştır.
Öğretimin Düzenli Olması Hz. Peygamber (sav) her fırsat bulduğunda mescide gelir, iki rekat namaz kıldıktan sonra orada oturur ve orada bulunanların sorularını cevaplardı. Böylece öğretim işini aralıksız sürdürmeye çalışırdı. Ehli suffa ile ve Medine'deki diğer bazı mescitlerde öğretim faaliyetleri için kısmen de olsa programlı bir eğitim ve öğretim uygulamıştır. İslam dinini yeni kabul etmiş olan Müslümanları önce namaz ve onunla ilgili bilgiler öğretilirdi. Daha sonra İslam dininin iman esasları ile Kur'an hakkında bilgiler verilirdi. Peygamberimiz hemen hemen her namazdan sonra, daha çok sabah namazlarından sonra, ehli suffaya uğrar, onlarla kısa da olsa sohbet etmeyi ihmal etmezdi. Gündüzleri çeşitli yerlerden gelen kimselerle meşgul olduğundan, daha çok geceleri Suffa’da eğitim ve öğretim çalışmalarında bulunurdu. Bu durumdan dolayı Suffa ehli gündüz devamlı ibadet eder, Kur'an okur ve geceleri de ders öğrenirlerdi. Ebu Musa El - Eş'arî (ra)’ın bildirdiğine göre, sahabe daima halkalar şeklinde oturur ve ders mütalâa ederlerdi. Resulullah (sav) sahabeye çocuklarına ok atmayı ve Kuran'ı öğretmeyi emretmiştir. Diğer mescitlerde toplanan Müslümanlar hazır olduklarında Peygamberimiz (sav)’e haber verilir, o da yanlarına gelerek dini bilgiler öğretirdi. Bununla beraber Peygamberimiz söz ve nasihat konusunda ashabına bıkkınlık gelmemesi için onlara uygun gün ve saatleri ayarlardı. Perşembe gününü genellikle erkeklere ayırırdı. Ancak kadınlara da belirli bir gün ve zaman ayırmayı kadın sahabelerin kendisine müracaatı üzerine yapmıştır. Kadın sahabeler Peygamberimize gelerek, “Ya Resulullah, senin sözlerini hep erkekler alıp gidiyorlar. Bize de bir gün ayır ki, o gün sana gelelim, sen de Allah'ın sana öğrettiği şeylerden bize öğretiver” diye isteklerini dile getirmişlerdi. Peygamberimiz (sav) bazı özel durumlarda sohbetlerini bir hayli uzatmıştır. Bir defasında sabah namazını kıldırdıktan sonra minbere çıkıp öğle vaktine kadar oradakilere hitap etmiştir. Daha sonra öğle namazını kıldırmış, hemen ardından tekrar minbere çıkarak ikindi vaktine kadar sohbetine devam etmiştir. İkindi namazını kıldırdıktan sonra gün batıncaya kadar aralıksız olarak konuşmasına devam etmiştir. Bu sohbetlerde Peygamberimiz (sav) konuşmaya başlayınca sahabe hürmetlerinden dolayı başlarını önlerine eğer ve kaldırmazlardı. Sanki başlarına kuş konmuş da onu ürkütüp kaçırmak istemeyen insanlar gibi dikkatli bir şekilde Peygamberimizin konuşmasını dinlerlerdi. Bu konuda Enes bin Malik (ra) şunu rivayet etmektedir: “Resulullah mescide girdiğinde bizden kimse başını kaldırmazdı, yalnızca Ebu Bekir ve Ömer kaldırır, tebessüm ederlerdi.” Bu durum ashabın eğitilmeye ne kadar istekli ve hazır olduğunu göstermektedir. Sahabenin, kadın veya erkek olsun herkesin öğrenmeye büyük bir arzu duydu bir gerçektir. Çünkü karşılarında Allah'ın bir peygamberi vardı. Kendisine Allah'tan gelen mesajları anında bildiriyordu. Böyle bir ortamda ders dinlemek, yeni bilgiler edinmek gerçekten büyük bir olaydır. Bu bakımdan Peygamberimizin ashabı dünyanın en şanslı insanlarıdır. Hakikati canlı canlı görüp işitmek çok büyük bir mutluluktur. Sahabenin bu çok istekli durumları karşısında Peygamberimiz (sav) onlara dünya ve ahiret hayatları için gerekli olan her şeyi öğretiyordu. Bu öğretimde bilginin küçük veya büyük oluşu önemli değildi. Önemli olan her şeyin anlatılması ve öğretilmesiydi. Müşriklerden biri Hz. Ali'ye, “Görüyorum ki arkadaşınız size pisliğinizi nasıl temizleyeceğinize kadar her şeyi öğretiyor” diyerek hayretini ifade etmiştir. Gerçekten Peygamberimiz ashabı için gerçek bir öğretmendi. Bunu Peygamberimiz şöyle anlatmaktadır: “Ben sizlere bir baba gibi öğretiyorum. Helaya girdiğinizde kıbleye yüzünüzü ve arkanızı dönmeyin. Sağ elle temizlik yapmayın.” Peygamberimiz (sav)’in uyguladığı öğretim programında önemli ayrıntılar vardı. Bu ayrıntıları Cundeb bin Abdillah (ra) şöyle haber vermektedir: “Biz Resulullah'ın yanında yetişmiş gençler iken, Kur'an'dan önce imanı öğrenir, sonra Kuran'ı öğrenirdik ki bu imanımızı da artırırdı. Halbuki siz şimdi imandan önce Kuran'ı öğreniyorsunuz.” Bu haberden şunu anlıyoruz ki Resulullah öğretimine imanın ne olduğu ve esaslarının ne olduğunu öğretmek ile işe başlıyor ve daha sonra Kur'an öğretimine geçiyordu. Bu prensibin bugün de uygulanması gerektiği aşikardır. Çünkü imana dayanmayan bilgiler insanlara fazla bir şey ifade etmez.
Yüz Yüze Eğitim Peygamberimiz (sav) yüz yüze eğitime önem verirdi. Bunun için bazen erkekler ile kadınların safları arasında durur, bazen de doğrudan kadınlar arasında ayakta durarak konuşmasını sürdürürdü. Çoğu zaman erkekler arasında da ayakta durarak öğretimde bulunmuştur. Böylece erkekler ve kadınlar yapılan konuşmalardan aynı derecede istifade etmelerini sağlamaya çalışırdı. Bu ortak eğitimde hiçbir zaman erkek ve kadın karışık olarak oturmazlardı. Peygamberimiz buna hiçbir zaman izin vermemiş, kadınlar daima toplu olarak erkeklerin arkasında bulunmuşlardır. Bu özelliğin bugün İslam toplumlarında dejenere edilmeye çalışılmakta olduğuna şahit oluyoruz. Kadın ve erkeğin aynı safta yer almalarına izin veren uygulamalar İslam'a ve Peygamberin sünnetine aykırıdır. Öğretimin gerçekleştirilmesi için fırsatlar ortaya çıktığında mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Buna Peygamberimiz (sav) şu hadisinde işaret etmektedir: “Riyadu’l-Cennet’e (Cennet Bahçelerine) uğradığınızda istifade ediniz.” Oradakiler “Ya Resulullah, Riyadu’l-Cennet nedir?” diye sorduklarında Peygamberimiz “İlim meclisleridir” diye cevap vermiştir. Sahabe bu ilkeyi yaşatmak için boş kaldıkları zamanlarda mescitte halka şeklinde otururlar, kendi aralarında bir konu üzerinde fikir alışverişi yaparlardı. Abdullah ibni Abbas (ra)'ın bir haberi şöyledir: “Biz mecliste halkada oturup peygamberlerin faziletleri konusunda hangisinin daha faziletli olduğunu tartışırken Resulullah birden çıka geldi…” Buna göre sahabi fırsat oldukça ilim meclisleri kurarlardı ve Peygamberimiz de bu meclislere iştirak ederdi. Aynı şekilde Ukbe bin Amir (ra)’ da şunu rivayet etmektedir: “Biz Kur'an ile ders yaparken Resulullah çıkageldi ve “Allah'ın kitabını öğreniniz, onu yayınız ve onunla zenginlik kazanın…” diye tavsiyede bulundu.”
Çizimlerle Anlatım Peygamberimiz (sav) öğretim esnasında şekiller çizerek veya işaretler yaparak anlatmak istediği hususların daha iyi anlaşılmasını sağlamaya çalışırdı. Bunlara aşağıdaki örnekleri verebiliriz. 1) Resulullah bir dörtgen yaptıktan sonra, dörtgenin ortasından dışına doğru uzanan bir çizgi çizmiş. Daha sonra bu çizginin ortasından itibaren üstüne gelecek şekilde birtakım küçük çizgiler çizerek şöyle buyurmuştur: “Şu dörtgenin ortasındaki çizgi insandır, şu dörtgen de eceldir, her taraftan onu kuşatmıştır. Şu ufak çizgiler de insana arız olan afet ve musibetlerdir. Şimdi insana bir afet oku şaşırır da dokunmazsa öbür afet oku isabet eder. O da şaşırırsa en sonunda ecel onu yakalar.” 2) İbni Abbas (ra)'ın bildirdiğine göre Resulullah bir gün yere dört adet çizgi çizdi ve “Bunlar nedir biliyor musunuz?” diye sordu. Sahabe “Allah ve Resulü daha iyi bilir” dediler. Bunun üzerine Allah Resulü, “Bunlar cennet ehlinin en faziletli bayanlarıdır: Hatice binti Huveylid, Fatıma binti Muhammed, Asiye binti Mesahir (Firavun'un karısı) ve Meryem binti İmran” buyurdu. 3) “Bu benim dosdoğru (Sıratu’l-Müstakim) olan yolumdur, ona uyun; sizi Allah yolundan ayırıp fırka fırka eden (diğer) yollara uymayın.” (Enam, 6/153) ayetini açıklamak için Resulullah (sav) yere bir çizgi çizmiş, sonra bu çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizerek ortadakini işaret etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Bu sırat-ı müstakimdir. Bunlar da şeytanın çağırdığı diğer yollardır.” Bu şekille anlatım tarzı kişilerin zihninde olayın tam oturmasına ve tam anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Bu da gözlemlerle anlamak arasındaki ilgiye ifade eder. Görsel anlatımlar bugün de kullanılan en geçerli yöntemlerden biridir.
Yazıyla Not Aldırma Resulullah (sav) vahyin henüz yeni nazil olmaya başladığı zamanlarda bütün gayretini Kur'an'ın muhafazası ve anlaşılması üzerine yoğunlaştırmıştır. İlk zamanlarda ilim açısından uzman kimselerin olmayışı ve halkın çoğunun okuma ve yazma bilmemesi nedeniyle Resulullah şöyle buyurmuştur: “Benim ağzımdan Kuran'dan başka bir şey yazmayınız. Kuran'dan başka bir şey yazmış kimse varsa onu silsin. Ancak yazmaksızın dinlediğiniz gibi benden rivayet edin, bunda hiçbir sakınca yoktur. Bir de bile bile her kim bana yalan isnad ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın.” Ancak daha sonraları bazı kimselere yazı ile not almalarına müsaade edilmiştir. Ebu Hureyre (ra)'ın verdiği habere göre “Resulullah'tan kimse benden fazla almamıştır. Ancak Abdullah bin Amr (ra) hariç. Zira o yazıyor, ben ise yazmıyordum.” ifadesinden Abdullah bin Amr’in hadisleri yazıyla kaydettiği anlaşılmaktadır. Bu konuda Abdullah bin Amr şunları söylemektedir: Yazılı metinlere Resulullah'ın bir süre sonra müsaade ettiğini şu olaylardan da anlıyoruz: • Hz. Ali (ra)'ın Kur'an dışında kendisine ait notlar ihtiva eden bir sahifeye sahip olduğunu biliyoruz. Bu sahife adam öldürme, diyet ve fidye ile ilgili hükümleri bildiren hadisleri ihtiva etmektedir. • Mekke'nin fethi esnasında Resulullah'ın irade ettiği hutbeyi Ebu Şah adında bir kişi yazılı olarak istemiş ve Resulullah da ona yazılıp verilmesini emir buyurmuşlardır. • Sehl bin Hanzelî’nin rivayetine göre, Uyeyne ve Akra adında iki şahıs Resulllah'tan bir şey sormaları üzerine Efendimiz Muaviye'ye o ikisi için yazmasını emretmiş ve Muaviye yazdıktan sonra Resulullah yazının altına mührünü vurarak söz konusu kişilere verilmesini emretmiş. • Resulullah bir defasında “Hafızam zayıftır” diyen ensardan birisine, “Sağ elini kullan” diye buyurarak, söylemlerini yazı ile kaydetmesini tavsiye etmiştir. • Peygamberimiz kendisine gelen mektupları okuması için Zeyd s. Sabit (ra)’a Yahudilerin yazısını öğrenmesini emir buyurmuştur. Yazının Araplar arasında yayılmasına Peygamberimizin bu davranışları vesile olmuştur. Yazının yayılmasıyla çevredekilerin Peygamberimizin anlattığı bilgileri daha iyi anlamaları ve devamlı istifade edebilmeleri temin ediliyordu. Bu uygulama tarih boyunca insanlar tarafından yapılmıştır.
Komşuları İrşad Etmek Peygamberimiz (sav) bilgi sahibi olanların komşularının eğitim ve öğretiminde yardımcı olmalarını emir buyurmuştur. Bir rivayete göre bir gün Resulullah hutbe irad ettiğinde, “Şu insanlara ne oluyor ki komşularına öğretmiyorlar, onlara anlatmıyorlar, iyilikleri emretmiyorlar ve kötülüklerden sakındırmıyorlar” buyurmuştu. Bir defasında da, Kur'an'ı yanlış okuyan birisini duyduğunda Resulullah, “Kardeşinizi irşad ediniz” diyerek sahabeyi uyarmıştır. Peygamberimiz (sav) ilimde paylaşmayı öne çıkarmış ve şöyle buyurmuştur: “İlim hususunda karşılıklı (bir samimiyetle nasihatlaşarak) istifade ediniz. Birinizin ilimde yaptığı hıyanet, malından yaptığı hıyanetten daha kötüdür. Muhakkak ki Allah, kıyamet gününde (bunun hesabını) sizden soracaktır.” Bu husus ilim sahiplerine bir ikaz niteliğindedir. Çünkü ilim bütün insanların ortak malıdır. Ehliyeti nispetinde herkesin ondan istifade etmesine çalışmak herkesin görevi olup, kişiler bundan sorumludurlar.
Ashabın Öğretmen Tayin Edilmesi Peygamberimiz (sav)’in ömrü insanlara bir şeyler öğretmek çabası ile geçmiştir. Ancak İslam yayıldıkça bu görevi yerine getirmekte kendisi yetişememiş, bu nedenle dini hususlarda bilgilere ve öğretmenlik vasıflarına sahip olan sahabeden bazılarını öğretim işi için görevlendirmiştir. Peygamberimizin öğretim ile görevlendirdiği ashabına tavsiyelerde bulunmuş ve onlara şöyle hitap etmiştir: “Sizler arkadaşlarınızın önderlerisiniz. Öyleyse güzel elbise giyiniz, yol ihtiyaçlarınızı düzenleyiniz, öyle ki sizler insanlar arasında (birer) nişan gibisiniz.” Peygamberimiz (sav) Mescid-i Nebevi'de Kur'an öğretimini bizzat kendisi yapardı. Ayrıca dört ashabının ismini zikrederek onlardan da Kur'an öğrenebileceğini buyurmuştur. Bu kimseler şunlardır: Abdullah bin Mesud, Ebu Hureyre'nin azatlı kölesi Salim, Muaz bin Cebel ve Ubey bin Ka’b’dır. Ubade bin Samit’in, “Suffa ehlinden bazılarına Kur'an ve yazı yazmayı öğretti” şeklindeki ifadesinden, onun da Mescid-i Nebevi'de ders verdiğini anlıyoruz. Ayrıca Abdullah b. Said b. As’ın mescitte okuma yazma ve hüsnü hat öğrettiğini biliyoruz. Bunların da hepsi Resulullah'ın izniyle yapılmıştır. Abdullah ibni Mesud (ra), Peygamberimizin kendisine teşehhüdü öğrettiğini ve bunu insanlara öğretmek için emir verdiğini haber vermiştir. Abdullah ibni Mesud bu görevi bir ömür boyu sürdürmüştür. Bununla beraber bazı sahabenin doğrudan emir almadan da öğretim işini kendiliklerinden yaptıkları bilinmektedir. Nitekim Resulullah'ın mescidi terk etmesinden hemen sonra sahabeden bazıları insanları etrafına toplayarak onlara ders verdikleri rivayet edilmektedir. Bunların bazıları Abdullah bin Revaha (ra), Muaz bin Cebel (ra) ve Cabir bin Abdullah (ra)’dır.
Şiirle Öğretim Peygamberimiz (sav) şair olan Hasan bin Sabit'in mescitte şiir söylemesine müsaade etmiştir. Hasan’ın şiirle İslam'ı övdüğü ve Peygamberimize moral verdiği rivayet edilmektedir. Peygamberimizin şöyle söylediği rivayet edilmektedir: “Allah Hasan'ı Ruhu'l-Kudüs ile güçlendirmiştir.” Cabir (ra), Resulullah’ın huzurunda ashabın şiirler söylediğini ve cahiliye dönemindeki hatıraları anlatıp güldüklerini ve Resulullah'ın da onların bu haline tebessüm ettiğini haber vermektedir. Ka’b b. Malik (ra) Peygamberimize, “Ya Resulullah şiir hakkındaki görüşünüz nedir?” diye sorduğu zaman Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Muhakkak ki mümin kılıcı ve dili ile cihad eder. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, sanki siz onlara ok atıyorsunuz.” Bu husus Peygamberimizin öğretimde şiirin önemine işaret ettiğini göstermektedir. Bununla beraber Resulullah, bazı şiirleri, örneğin içinde kadınların şehvetini cezbedici ve dünya malına meylettirici ifadeler taşıyan şiirleri yasaklamıştır. Çünkü bunlar insan düşüncelerinin yanlış ve faydasız alanlara kaymasına neden olmaktadır. Bu nedenle Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kim mescitte batıl şiirler okuyan birisini duyarsa, “Allah bunu aleyhine yazmasın, mescit bunun için yapılmadı” desin.”
Uzak Yerlere Öğretmen Atamak Resulullah (sav) kendisinin ulaşamadığı uzak bölge ve beldelere, oradaki Müslümanların irşadı için öğretmenler tayin etmiştir. Bunun ilk örneği kendisi Mekke'de iken Medine'deki Müslümanlara dinin esaslarının ve Kur'an'ın öğretilmesi için Musab bin Umeyr (ra) görevlendirilmiştir. Musab bin Umeyr bu işe Medine'de Es'ad bin Zirâre’nin evinde başlamıştır. Berra bin Azib bu konuda şunları rivayet etmektedir: “Bize Medine'ye Resulullah'ın ashabından ilk gelen kişi Musab bin Umeyr ile İbni Ümmü Mektum’dur. Oradakiler Kur'an okuyorlardı. Sonra Ammar, Bilal ile Sa’d geldiler.” Sakifiller’den bir grup Müslüman olunca, Resulullah İslamı ve Kur'an'ı öğretmek için onlara çok genç olan Osman b. Ebi’l-As’ı tayin etmişti. Peygamberimiz Yemenlilerin talebi üzerine Muaz bin Cebel ile Ebu Musa el - Eş'arî’yi onlara İslam'ı ve Kur'an’ı öğretmek üzere göndermiştir. Peygamberimiz hicri 8. yılda umre haccına gittiğinde, Muaz bin Cebel (ra)’ı Mekke'de bıraktı ve orada kalanlara Kur'an öğretmesini emretti. Necranlılara henüz on yedi yaşında olan Amr bin Hazm el-Hazrecî’yi göndermiş ve onlara Kur'an öğretmesini, dini bilgiler vermesini ve zekatları toplamasını emretmiştir. Ayrıca Taif muhasarası esnasında, Taiflilere öğretmenlik yapmaları için Useyd bin Hudayr ve Halid bin Said bin As’ı görevlendirmiştir. Farklı zamanlarda Taife giden bu kişiler orada Kur'an'ı ve İslam dininin esaslarını öğretmişlerdir.
Toplumsal Eğitim İslam dini kardeşlik üzerine kurulan bir toplum oluşturur. Bu duyguyu esas alarak toplum eğitilmeye çalışılır. Bu nedenle iman ve kardeşlik hadislerde beraber zikredilmiştir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.” Bu nedenle İslam dini, içinde yaşadığı toplumda aynı inancı paylaşanların çok sıkı kardeşlik bağlarıyla bütünleşmelerini istemiştir. Buna Peygamberimiz (sav)’in şu hadisi de işaret etmektedir: “Birbirinize kin tutmayın, haset etmeyin ve birbirinizden uzaklaşmayın. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz.” Böyle bir toplumun eğitimi çok kolaydır. Çünkü böyle bir toplumda kişilerin toplumun değerlerine ve yaşam biçimlerine uyum sağlaması kolaylıkla temin edilir. Peygamberimiz (sav) toplumun barışını bozacak her türlü hareketten insanları sakındırmıştır. Toplumsal barış ve karşılıklı güvenin tesisi için iman kavramını beraber kullanmıştır: “Vallahi iman etmiş olmaz, Vallahi iman etmiş olmaz, Vallahi iman etmiş olmaz” buyurduğunda, “Ya Resulullah, kim iman etmiş olmaz?” denilince “Komşusuna zulmeden ve şerrinden emin olmadığı kimse” buyurmuştur. Toplumun kötülüklerden korunması ve böylece çökmesi ve dağılmasının önlenmesi için “emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker” ilkesinin işlemesi gerektiği aşikardır. Bu şekilde İslam'ın arzu ettiği değer yargılarının kullanıldığı toplumda karşılıklı kontrol ve uyarı mekanizması sağlanmış olmaktadır. Eğer toplumda eğitim sürekli olmazsa, yapılan yanlış davranışlar eğitim yoluyla düzeltilmezse, sosyal yapının çökeceği aşikardır. Bunu engellemek için Peygamberimiz yukarıda ifade edilen “iyiliği emredip kötülükten sakındırma” ilkesini Müslümanlara şiddetle tavsiye etmiştir. Resulullah (sav), bir eğitimcinin toplum ile ilişkilerini iyi ayarlanması gerektiğine işaret etmiş ve toplumda oluşturulacak değişikliklerin sosyal bünyeye zarar vermemesi için insanlar arasında infial yaratacak işlerden kaçınılması gerektiğine işaret etmiştir. Bu konuda Hz. Ayşe (rah)'ye hitaben söylediği şu hadis önemli hususlar ifade etmektedir: “Şayet senin kavminin küfürden yeni çıktığını görmeseydim, Kabe'yi yıkar onu İbrahim'in yaptırdığı temeller üzerine yeniden ve iki kapılı yaptırırdım.” Buna göre toplumda yapılacak değişikliklerin sosyal alanlarda zorlama yapmadan gerçekleştirilmesi önemlidir. Aksi halde toplumun sosyal yapısında sarsıntılara neden olur ki bu istenilen bir şey değildir.
İslami Eğitime Yön Veren Ayetler Peygamberimiz (sav)’in İslami eğitim ve öğretimde kısa sürede başarılı olmasının başlıca nedeni kendisine Kur’an ayetlerini rehber edinmesidir. Bazı ayetler Resulullah'a özellikle eğitim esnasında nasıl davranması gerektiği konusunda yol göstermektedir. Bu ayetlerin bazılarını aşağıda ele alıyoruz.
1) “Resulüm de ki, İşte bu benim yolumdur. Ben sizleri Allah'a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindedir. Allah kudret ve azameti ile her şeyin üstündedir, ötesindedir ve ben ona başka şeyleri ortak koşanlardan değilim.” (Yusuf, 12/108) Bu ayet Peygamberimizin Müslümanlar için güzel bir örnek olduğunu bildirmektedir. Kendisinin Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadığını, ona uyanların aydınlık ve doğru bir yol üzerinde olduklarını ifade etmektedir. Gerçekten Peygamberimiz tüm insanlığa en güzel ve en ideal bir örnek şahsiyettir (Ahzab, 33/21). Müslümanları eğitirken de bu örnek oluşunu her davranışında ve her sözünde göstermiştir. Peygamberimiz bu güzel örnekliğinde Allah'a şirk ve ortak koşmadığını insanlara duyurmuştur. İslam dininin en önemli temel ilkesi olan “Vahdaniyet” ilkesi Peygamberimizin ilk önce ifade ettiği ve insanlara öğrettiği bir ilkedir: “Allah'tan başka ilah yoktur ve Hazreti Muhammed O’nun elçisidir.” İslami eğitim bu temel ilke ile başlatılmıştır. İnsanların bu ilkenin geçerli olduğunu tarih boyunca görmeleri ve iman etmeleri istenmiştir. Fakat Allah'ın birliğinden şüphe eden ve iman etmeyen ve O’nun birliğine iman etmeyen insanlar daima var olmuşlardır. Bu nedenle İslami eğitimin temel gayesi, insanların iman konusunda şüphesiz olarak Allah’ın tek ilah olduğuna inanmalarını temin etmektir. Bu hedef her zaman için geçerlidir.
2) “O halde, Sen de, seninle birlikte tevbe edip sana tabi olanlar da, emr olunduğunuz gibi dosdoğru olun.” (Hud, 11/112) Peygamberimiz (sav)’e bütün Mekke halkı Muhammedü’l Emin derlerdi. Kendisine güvenme konusunda herkes hemfikirdi. Bu nedenle kendisine tabi olan Müslümanlar ona tam olarak güveniyorlardı. Yukarıdaki ayetin hükmü ile gerek Peygamberimiz ve gerekse ona tabi olanlar tam bir teslimiyetle tövbe edip Allah'ın emrettiği gibi dosdoğru olmuşlardır. İslami eğitimin en önemli ilkelerinden biri de Müslümanların sırat-ı müstakimde yani dosdoğru yolda olmalarının temin edilmesidir.
3) “Ey resulüm, sana uyan müminlere içtenlikle kol kanat ger.” (Şuara, 26/215) Eğitim ve öğretimde karşılıklı sevgi ve güven önemli bir husustur. Çünkü ancak karşılıklı sevgi ve güven duyanlar birbirlerinin sözünü dinlerler. Bunu göstermek için Allah Teâlâ, Peygamberini kendisine tabi olan müminlerin her bakımdan korumasını ve onlara kol kanat germesini bildirmektedir. Peygamberimiz bu emre uyarak müminleri her zaman korumuş, onlara her konuda yol göstermiş ve onlar için daima hayır dualarda bulunmuştur. Peygamberimiz müminlerin birbirlerini sevmeleri gerektiğini şu hadiste emretmektedir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size birbirinizi seveceğiniz bir yol göstereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” Peygamberimizin ümmeti hakkında nasıl bir sevgiye sahip olduğu ve onlar üzerinde nasıl titrediğini şu ayet açıkça bildirmektedir: “Şüphesiz size kendi içinizden öyle bir elçi gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve çok zor gelir. O size çok düşkün ve iman edenlere karşı ise çok şefkatli ve merhametlidir” (Tevbe, 9/128). Peygamberimizin ashabına olan sevgisini bildikleri için ashabı ona hitap ederken daima şöyle derlerdi: “Ya Resulullah, anam, babam, nefsim sana feda olsun.” İçtenlikle söylenen bu söz Peygamberimiz ile öğrencileri arasında nasıl bir sevgi ve muhabbet ortamının olduğunu göstermektedir. İşte bu ortam eğitim ve öğretimin başarılı olmasında çok büyük rol oynuyordu.
4) “De ki, içten gelen derin bir samimiyet ile yalnızca Allah'a bağlanarak O’na kulluk ederim.” (Zümer, 39/14) Peygamberimiz “Din samimiyettir” buyurmuştur. Çünkü mümin, şirk ve riyadan, gösteriş ve çıkar ilişkilerinden uzak, her şeyi ve her işi Allah rızası için yapmalıdır. Dinde samimiyet bunu gerektirir. Peygamberimiz nasıl samimi bir şekilde Allah'a bağlı kul oluyorsa, etrafındakiler de aynı samimiyeti göstererek kulluk görevlerini yapıyorlardı. Peygamberimiz yaptığı tebliğ çalışmaları için herhangi bir ücret talep etmiyordu (Sad, 38/86). Sadece Allah'ın emri ile yola çıktığını ve bu niyetinde de samimi olduğunu gösteriyordu. Samimiyet ile yoğrulmuş öğretmen-öğrenci ilişkilerinde başarının kazanılması beklenen bir şeydir. Çünkü samimiyet muhataplarda muhakkak olumlu bir etki oluşturacaktır.
5) “Oku, yaratan Rabbinin adıyla, O insanı aşılanmış bir yumurtadan yarattı. Oku, çünkü Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O insana kalemi kullanmayı öğreten ve bilmediklerini öğretendir.” (Alak, 96/1-5) Yukarıdaki ayetler Kur'an'ın ilk inzal olan ayetleridir. Allah Teâlâ Peygamberine ve onun nezdinde bütün Müslümanlara okumayı, bilgi edinmeyi yani ilim sahibi olunmasını emretmektedir. Çünkü insan ne kadar bilirse o kadar amel edebilir. İlim elde etmek için ashab Peygamberimize rahatlıkla soru sorabiliyor, bazen de özellikle dünya işlerinde kendi düşünce ve kanaatlerini onunla paylaşıyorlardı. Peygamberimiz de onlarla birçok konuda istişarede bulunuyordu. Ancak Allah'ın emirleri ve gelen vahiy bu tartışmaların dışındaydı. İslam insanlara ilim sahibi olmalarını, tefekkür etmelerini, akıllarını kullanmalarını emrederken İslam karşıtları daima bunun aksini iddia ederek İslam'a karşı çıktılar. Nasıl bir çaresizlik ve acizlik içindeler ki, gerçekleri tahrif ederek sonuç almaya çalışıyorlar. Peygamber efendimizin uyguladığı eğitim ve öğretim yöntemi İslam karşıtlarının bu asılsız iddialarına en güzel cevabı vermektedir. Eğitim ve öğretim bir sabır işidir. Peygamberimiz Allah Teâlâ'nın yukarıdaki yol göstermesine uyarak görevini yaparken karşılaştığı bütün zorluklara karşı büyük bir sabır göstermiştir. Davasından hiçbir zaman vazgeçmemiş ve herhangi bir gevşeklik göstermemiştir. Eğitim ve öğretimde başarılı olmanın önemli bir faktörü sürekliliktir. Sürekli yapılmayan işlerde birikim ve bereket olmaz. Ashab bu gerçeği Peygamberimizin hayatında görmüş, onlar da bu kutlu yürüyüşte büyük bir sabırla yola devam etmişlerdir. Yolun zorluğu, yükün ağırlığı ve işin sonunda dünyalık kazancın azlığı onları yarı yolda bırakmamıştır. Kur'an ayetleri ağır bir sorumluluktan (Müzzemmil, 73/5) ve dağların taşımaktan imtina ettiği bir yükten (Haşr, 59/21) bahsetmektedir. Bu yüke insan talip olmuştur. Ancak insan yaratılışı gereği zayıftır (Nisa, 4/28), bu işi nasıl başarabilecektir? İşte bunun cevabı sabırlı olmaktır. Sabırla ve süreklilikle yoluna devam edenler, Allah'ın izniyle sonunda başarıya ulaşırlar. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık hikayesinin kahramanı Yunus gibi olma” (Kalem, 68/48). Büyük davalar büyük fedakarlıklar gerektirir. Bu da ancak sabırla mümkündür. Peygamberimiz öğrencilerine bu hususu şöyle bildiriyordu: “Sabır ile birlikte zafer, sıkıntı ile birlikte kurtuluş, zorluklarla birlikte kolaylıklar vardır.” Sahabe bu bilinçle yetişiyordu. Çünkü gelen ayetler ve Peygamberimizin örnekliği onlara sabırlı olmayı öğretiyordu. Bu sabırla, müşrik ve kafirlerin her türlü işkencelerine karşı dayanabiliyorlardı ve hak yolunda sabit kalmak kudretini kendilerinde buluyorlardı.
7) “O doğunun da, batınında Rabbidir. Ondan başka ilah yoktur. Öyleyse yalnız O’nun himayesine sığınınız.” (Müzzemmil, 73/9) Tevekkül işin sonunu Allah'a bırakmaktır. Kula düşen çaba ve gayrettir. Kul kendisine düşen görevi yapmalı, neticeyi ise Allah'a havale etmelidir. İşte bu O’nun himayesine sığınmaktır. Ancak bu sadece dil ile değil, bütün benlikle ve içten gelen bir samimiyetle yapılmalıdır. İşte Peygamberimiz öğrencilerine bunu öğretti. Bu onun kendisi için de uyguladığı bir yöntemdir. Hayatın bir tarafında tedbir, diğer tarafında teslimiyet olunca, Allah'ın rızasını kazanacak bir tevekkül anlayışı ortaya çıkmıştır. Bugün insanlar bu tevekkül anlayışından yoksundur. Bu nedenle yaptıkları işlerinde başarılı ve mutlu olmaları mümkün olamamaktadır. Herkes bir şeyler yapma çabası içinde, fakat sonuç yine tatminsizlik olmaktadır. Bunun nedeni açıktır. Tedbir kısmı uygulanırken teslimi unutuyorlar. Bu da onların daima tatminsizlik içinde olmalarına neden olmaktadır. Allah'ı unutan ve O’nun emirlerine tabi olmayanlar tek kanatlı bir kuş gibidir, hakkıyla uçmaları mümkün değildir. Bu gerçeği bugünkü eğitim ve öğretimle uğraşanların iyi bilmeleri gerekir. Aksi halde başarılı olmaları mümkün olmayacaktır. Nitekim bugüne kadar da başarılı olamamışlardır.
8) “Eğer seni yalanlıyorlarsa sakın üzülme. Senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Unutma ki bütün işler sonunda Allah'a dönecektir.” (Fatır, 35/4) İnsanlar inkârlar ve yalanlamalar karşısında ümitsiz olmamalıdır. Çünkü bu türlü şeyler herkesin başına gelmektedir. Bütün peygamberler zorlukla karşılaşmışlar ve halkları tarafından yalanlanmışlardır. Fakat bütün bunlar onların ümidini bozmamalı ve emellerini yıkmamalıdır. Çünkü bütün işler sonunda Allah'a dönecektir. Peygamberimiz yaşadığı hayatla bunu ashabına öğretmiştir. O hiçbir zaman Allah'ın yardımından ümit kesmemiştir. İslam'ın zafere gittiğini ve bütün dinlere üstün olacağı emelini kaybetmemiştir. En sorunlu zamanlarda bile, bir gün Allah'ın nurunu tamamlayacağından en ufak bir şüphe duymamıştır. Bu nedenle ümmeti de bu çağrıya kulak vererek yüreklerinde taşıdıkları büyük hedeflerden, hak namına çırpındıkları hırslarından ve zihinlerini süsleyen hayallerden vazgeçmemelidir. Peygamberimizin yolunda giderek bir gün İslamiyet'in tekrar yükseleceğine inanmalı ve bu yönde çalışmaya sabır ve tevekkül ile devam etmelidir.
9) “Ey Muhammed, Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu Rabbin yolundan sapanları daha iyi bilir. O doğru yolda olanları da en iyi bilir.” (Nahl, 16/125) İslami eğitim ve öğretimin ilk adımı, insanları hikmetli ve güzel öğütlerle Allah'a iman etmeye davet etmektir. Allah Teâlâ'nın tek ilah olduğunu, ondan başka ilah olmadığını, Hz. Muhammed'in O’nun Peygamberi olduğunu insanlara inandırmak için onlarla en güzel şekilde tartışmak faydalıdır. Çünkü hiç kimse itiraz ve düşüncelerini ifade etmeden bir şeye inanmaya ve kabul etmeye yanaşmaz. Bu nedenle insanları İslam'a davet ederken de onlarla güzelce ve hakça tartışmak faydalıdır. Bu tartışmada kimin hak yolunda olduğu, kimin olmadığını Cenab-ı Hakk en iyi bilendir. Bu yöntemi Peygamberimiz çok güzel uygulamıştır. Her insana kendi seviyesine göre hitap etmiş ve ona gerekli nasihatları yaparak İslam'ı tebliğ etmiştir.
10) “Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir teklifte bulunmaz.” (Bakara, 2/286) İslam dini Müslümanları zaman içinde eğiterek ilerlemiş ve bugünkü haline gelmiştir. Bunun aksi düşünülemez. İnsanların her birinin belli bir algılama gücü vardır. Bu gücün dışında onlara yüklenmek uygun olmaz. Bu nedenle İslami eğitimde tedricilik yöntemi önemlidir. Uygulanmak istenilen müfredat, yapılmak istenilen bir uygulama muhatabın durumuna göre belli bir zaman içinde tedricen yapılmalıdır. Muhatabın kapasitesine göre eğitimin yapılması zorunludur. Bu uygulamaya örnek olarak, Kur'an’ın tedricen 23 yıl içinde inzal olmasını verebiliriz. İnsanların Kur'an'ı iyice içlerine sindirebilmeleri için bu zorunluydu. Eğer Kur’an’ın hepsi birden inseydi, insanların ayetleri algılamaları ve kabul etmeleri birçok sorunlara neden olurdu. Bu uygulamaya diğer bir örnek te içki ve kumarın üç ayetle tedricen yasaklanmış olmasıdır. Eğer içki ve kumar tek bir ayetle tek seferde yasaklansaydı, o zamana kadar bunlara alışmış insanların kabul etmesi ve uygulaması çok zor olabilirdi.
Sonuç Bu makalemizde Peygamber Efendimizin (sav) İslami eğitim ve öğretimi konusundaki düşüncelerini ve uygulamalarını dile getirdik. Peygamberimizin bu ilkelerle uyguladığı eğitim ve öğretim son derece başarılı olmuş ve İslam toplumu birbirine kenetlenerek kısa sürede güçlenmiş ve dünyaya yayılmasına neden olmuştur. Tarihte bu şekilde cihanşümul başarılı olan başka bir insan yoktur. Peygamberimizin bu başarısının kaynağı Allah Teâlâ'nın gönderdiği ilahi mesajlardır. Peygamberimiz kendisine vahyedilen ayetlerin emirlerini uygulayarak ashabını en iyi şekilde eğitmiştir. Ashabı da kendisinden sonra aynı yöntemi takip etmek suretiyle diğer Müslümanları eğitmişler ve böylece güçlü ve sağlam bir İslam toplumunun oluşmasını sağlamışlardır. Buradaki başarının temel nedeni Allah'ın ayetlerinin ve Peygamberimizin sünnetinin uygulanmasıdır. Müslümanlar Kur'an ve sünnetin ışığı altında eğitim ve öğretim yaparak asırlarca güçlü ve mutlu yaşamışlardır. Ancak zamanla İslam devletlerinin genişlemesi ile içlerine yabancı fikirler girmiş ve İslam’ı bozmak için İslam karşıtları faaliyetlerini artırarak devam ettirmişlerdir. Bunun sonunda İslami eğitim ve öğretim yöntemleri de bozulmaya yüz tutarak, İslam toplumlarında çöküntüler ve sarsıntılar yaşanmıştır. Bu durum maalesef günümüzde de aynen mevcuttur. İslam karşıtları İslam’ı dejenere etmek için Müslüman toplumlarda İslami eğitim ve öğretimi dejenere etmişlerdir. İnsanları laik, seküler ve modern eğitimlerin amacı olan dünyevileşme ve maddi tatmin zevkleri ile zihinlerini doldurmışlar ve yaşamlarını süslemişlerdir. Bu geçici ve aldatıcı zevklerin peşinde koşanlar İslami eğitim ve öğretimi terk etmişler, kendilerine dünyanın zevkini ve maddiyatını put edinmişlerdir. Ancak bu yolla da hiçbir zaman mutlu olamamış ve daima tatminsizlik içinde kalmışlardır. Bu tatmin olmayan hırs ve istekler insanların birbirlerine daima zulüm yapmalarına ve öldürmelerine neden olmuştur ve olmaktadır. İnsanlık asırlarca zulüm ve savaşlarla birbirlerini yok etmek için uğraşmaktadır. Kişisel menfaat için karşı rakibi yok etmek için dünya öldürücü silahlar deposu haline gelmiş, her tarafta haksızlık, ahlaksızlık ve sapıklık yayılmıştır. Bu durum insanların birbirlerini tekrar kitle halinde yok etmelerine yol açmıştır. Bu durumun maalesef daha da kötüleşerek devam edeceği öngörülmektedir. İnsanın yaratılışından gelen bu tabiatı İslami eğitim ve öğretim ile iyileştirilmezse, insanlığı gerçekten büyük felaketlerin beklediğini tahmin edebiliriz. Ey Ademoğlu! Aklını başına topla ve senin fıtratında/yaratılışında bulunan İslami duygu ve düşüncelere geri dön. Kendini, aileni, çevreni ve toplumu İslami ilkeler ile eğitmeye çalış. Bunun için kendine Peygamberimizi örnek al. Aksi halde insanlığın büyük bir felaketlerin dramı ile karşı karşıya kalması kaçınılmazdır.
Faydalanılan Eserler “İlk Dönem İslam Eğitim Tarihi”, Ş. Gözütok, Fecr Yayınları, Ankara, 2002 “İslâmi Çalışmada Eğitimin Önemi”, M. Kutub, Beka Yayıncılık, İstanbul, 2016 “İslami Eğitime Giriş”, Y. Fersahoğlu, Marifet Yayınları, İstanbul, 2003 “İslam Eğitim Tarihi”, M. Köylü, Ş. Gözütok, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2017 “İslam Medeniyetinde Eğitim Felsefesi”, Ş. Gözütok, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2019 “Nebevi Eğitim Modeli Dârü’l-Erkam”, M. E. Yıldırım, Siyer Yayınları, İstanbul 2020 “Rûhu’l-Beyân Tefsîri”, İ.H. Bursevî, Damla Yayınevi, İstanbul, 2010 “Sahîh-i Muslim ve Tercemesi”, M. Sofuoğlu, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 2003
Yorum ve Eleştirileriniz için : oryanmh@gmail.com |
Hz. Muhammed (sav)’in Eğitim ve Öğretim Yöntemi |
Yayınlanma Tarihi : 20.07.2021 |