Hz. İsa (as)’ın tekrar dünyaya gelip hükmetmesini hem Müslümanlar hem de Hıristiyanlar beklemektedirler. Bekleme şekilleri, bekledikleri yer ve onun gelme biçimine olan itikatları çok farklı da olsa, bugün yeryüzündeki Müslümanlar da Hz. İsa’yı en az Hıristiyanlar kadar merak ve hasret ile beklemektedirler. Zira, peygamberler zincirinin son halkası Hz. Muhammed (sav) de, İsa (as)’ın tekrar dünyaya teşrif edeceğini hadisleriyle haber vermiştir. Ayrıca Kur’an’ı Kerim’de İsa (as)’ın tekrar yeryüzüne gönderileceğine işaret eden ayetler vardır. Dolayısıyla Müslümanlar da Hıristiyanlar gibi Hz. İsa’nın tekrar dünya üzerine döneceğine inanmaktadırlar.

Bununla beraber Müslümanlar ve Hristiyanlar Hz. İsa'nın dünyaya tekrar geldiğinde gerçekleştireceği işler konusunda tamamen farklı inanışlara sahiptir. Hristiyanlar Hz. İsa'nın Mesih olarak kıyamete yakın dünyaya geleceğine inanırlar. Onlara göre Hz. İsa gelince Hristiyanlık dünyanın tek geçerli dini olacaktır. Herkes Hristiyan olacaktır. Kıyamete kadar da bu durum devam edecektir. Müslümanlar ise, Hz. İsa'nın dünyaya tekrar gelince Hz. Muhammed'in dinine tabi olacağını ve putperest Hristiyanlığı yok edeceğine inanırlar.

Bu konuda tarihi bir olay 1955 yıllarında yaşanmıştır. Duayen gazeteci Ulunay’ın bir makalesinde belirttiği gibi 1955 yıllarında Hristiyan mistikleri Hz. İsa'nın Türkiye'ye geleceğini haberini alırlar. Bu nedenle birkaç papaz İstanbul'a gelir ve Ayasofya'da nöbet tutarlar. Onların inancına göre Hz. İsa Türkiye'ye gelse ancak Ayasofya'ya iner. Papazlar üç gün beklerler. Fakat Hz. İsa gelmediği için görüşemezler ve sonra ülkelerine geri dönerler.

Bu gazete haberini devrin Kutbu olan şeyhim Hakkı Şiştar’a anlattım ve onun fikrini sordum. O ise şu tarihi cevabı verdi: “Evet Hazreti İsa o tarihlerde Türkiye'ye geldi. Fakat İstanbul'a değil Ankara'ya geldi. Yanında Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de vardı. İkisi benimle iki saate yakın görüştüler, daha sonra gittiler.” Ben ise merakımdan, “Onlar ruh olarak mı, yoksa beden olarak mı geldiler?” diye sordum. Şeyhim de, “Onlar beden olarak geldiler. Üzerlerinde lacivert takım elbiseleri vardı. Onlarla tıpkı bir insanla tokalaşıyor gibi tokalaştım.” Ancak şeyhim onlarla ne görüştüğü hakkında herhangi bir bilgi vermedi.

Ben bu olayı “Bir Gerçek Velinin Menkibeleri” adlı makalemde 2015 yılında yayınladım. Bu olay şunu ispat ediyor ki Hazreti İsa’nın bugünkü Hristiyanlarla hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü o da Allah'ın bir Peygamberi olarak Müslümandır. Peygamberimiz de son peygamber olduğundan ona tabidir. Yani Hristiyanların Hz. İsa hakkındaki beklentileri boşunadır. Çünkü Hazreti İsa onları tasvip etmemektedir.

Müslüman âlimlerin büyük çoğunluğuna göre, şu an ruhu ve bedeniyle bambaşka bir âlemde bulunan Hz. İsa’nın ahirzamanda tekrar dünyaya döndürüleceğini ve bu hadisenin de yaklaşmış olan Kıyamet günü için bir işaret olacağını ima etmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber, Hz. İsa’nın yeniden dünyaya gelişini bir Kıyamet alâmeti olarak hadislerinde belirtmiştir.

İslam inancına göre Hz. İsa, Allah tarafından semaya çıkarılmıştır:

Bir zaman Allah: ‘Ey İsa! Şüphesiz ben seni vefat ettireceğim ve bana yükselteceğim,’ demişti.” (Ali İmran, 3/55)

Rabî b. Enes’e göre ise, buradaki “vefat” (teveffi) kavramı, uyku anlamındadır. Buna göre, Allah İsa’yı uyutarak göğe çıkarmıştır. Çünkü sahih bir hadiste de geçtiği üzere, “Ölüm ile uyku kardeştirler.” Nitekim En’âm sûresinin 60. âyetinde yer alan “Geceleyin sizi vefat ettiren O’dur” mealindeki ifadede “vefat” kavramı uyku için kullanılmıştır.

Başta İbn Abbas olmak üzere âlimlerin çoğuna göre ise, ayette yer alan “vefat” (teveffi) kavramı, “bir yerden bir yere almak” anlamındadır. Allah, Hz. İsa’yı öldürmeden ve uyutmadan, dünyada olduğu şekliyle, canlı olarak göğe kaldırmıştır.

Ashab-ı Suffa’nın en önde gelenlerinden biri olan Ebu Hureyre, Hz. İsa’nın ahirzamanda tekrar dünyaya gönderileceğine dair Hz. Peygamber’den naklettiği bir hadiste şöyle denmektedir:

Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim! Meryem oğlu İsa’nın aranıza adaletli bir hâkim olarak ineceği, istavrozları kırıp domuzları öldüreceği, cizyeyi (Ehl-i Kitap’tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur.”

Yine Ebu Hureyre (ra)’ın naklettiği bir hadiste Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

Peygamberler, baba bir kardeşlerdir. Anneleri farklı, fakat dinleri birdir. Ben herkesten çok Meryem oğlu İsa’ya yakınım. Çünkü benimle onun arasında başka bir peygamber yoktur. Onu gördüğünüzde tanımaya çalışın. O, kırmızı ile beyaz karışımı bir tene sahip, ıslak olmadığı halde başından (saçından) sanki su damlıyor. Şüphesiz o, geldiğinde haçı kıracak, domuzu öldürecek, mal çok artacaktır. Zamanında İslâm dini dışındaki tüm dinleri (bu ifadeyi ideolojiler, inançlar şeklinde de anlamamız mümkündür) Allah yok edecektir. Yine Allah, onun zamanında şaşı gözlü yalancı Deccal’ı da helak edecektir. Yeryüzünde öyle bir emniyet tesis edilecek ki, arslanlar develerle, kaplanlar sığırlarla, kurtlar davarlarla birlikte yayılacak; çocuklar yılanlarla—birbirine zarar vermeyecek şekilde—oynayacaklar. İsa yeryüzünde kırk yıl kaldıktan sonra ölecek, Müslümanlar cenaze namazını kılıp onu defnedeceklerdir.”

 

Hz. İsa Neden Tekrar Gelecektir?

Ayet ve hadislerin ışığında, Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar gelişinin ne gibi sebepleri olabileceğini sorguladığımızda, karşımıza pek çok hikmetlerin olduğu ortaya çıkar. Bunlardan bazıları şöyledir:

1. Hz. İsa’yı çarmıha gererek öldürdüklerini iddia eden Yahudilerin bu iddiaları çürütülmüş olacaktır. Bunun ne kadar yaygın bir inanç olduğunu bugün “haç”ın Hıristiyan inancının simgesi hâline geldiğini düşünerek anlayabiliriz.

2. Hz. İsa’nın yeryüzüne bir insan olarak gelmesi ve normal bir insan gibi eceli gelip ölmesi, Hıristiyanlarca ona isnat edilen ilâhlık iddialarını da çürütecektir.

3. Hıristiyanlık bugün yeryüzünde en çok tâbisi bulunmasına rağmen, tevhid inancından sapmış ve Hz. İsa’ya bir insan ve bir peygamber olduğu halde ilâhlık isnat eden bir dindir. Allah tarafından çok çirkin bir iddia olarak ifade edilen bu sapmanın bizzat o dinin peygamberi tarafından ahirzamanda düzeltilecek  olması son derece mükemmel bir hikmet ifade etmektedir.

Hz. İsa (as), büyük peygamberlerden biri olmasına rağmen, çok genç bir yaşta, otuz üç yaşında düşmanlarının engellemeleri ve onu öldürme planları yüzünden şânına lâyık bir görevi tam ifa etmeden dünyadan göçüp gitti. Yani Yüce Allah tarafından göklere kaldırıldı. Hz. İsa’nın harika şahsiyetine uygun olarak, ahirzamandaki Deccal fitnesine karşı insanlık camiasını uyaracak büyük bir kıyamet alâmetidir. Ayrıca, İsa (as), İsevîlik din-i hakîkisine yeniden hizmet etmek ve hitam-ı misk olsun diye iki büyük semavî din olan İslâmiyet ile hakikî İsevîlik dinini gerçek tevhid ekseninde birleştirip insanlığı dünya hayatının son demlerinde Yüce Allah’a kulluk etmeye davet etmek üzere yeryüzüne yeniden merhaba diyecektir.

 

Hz. İsa’nın Tekrar Dünyaya İneceğine Dair Ayetler

Kur'an-ı Kerim'de Hz. İsa (as)'ın kıyametten önce tekrar yer yüzüne indirileceği birçok ayette açıkça ifade edilmiştir. Bu ayetlerden bazılarını ele alacağız.

"Hani Allah, İsa'ya demişti ki: Ey İsa, doğrusu seni ben vefat ettireceğim ve seni kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda ben hükmedeceğim.” (Al-i İmran, 3/55)

Bu ayette kıyamete kadar inkar edenlere üstün gelen ve Hz. İsa (as)'ya gerçekten tabi olan bir grubun varlığından söz edilmektedir. Hz. İsa (as) hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı. Onun Allah katına yükselişinin ardından da hızla dinde dejenerasyon başladı. Sonraki iki yüzyıl boyunca, Hz. İsa (as)'ya iman edenler (İseviler) şiddetli baskılara maruz kaldılar. Üstelik İsevilerin hiçbir siyasi gücü de bulunmamaktaydı. Bu durumda geçmişte yaşayan İsevilerin, inkar edenlere üstün geldiklerini ve bu ayetin onları işaret ettiğini söylemek mümkün değildir.

Günümüzde ise Hristiyanlığın özünden uzaklaştığını, Hz. İsa (as)'ın anlattığı hak dinden farklı bir dine dönüştüğü görülmektedir. Hıristiyanların çoğu arasında Hz. İsa (as)'nın Allah'ın oğlu olduğu şeklindeki (Allah'ı tenzih ederiz) sapkın inanç benimsenmiş ve teslis inancı (üçleme; Baba, oğul, kutsal Ruh) asırlar önce kabul edilmiştir. Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış olan günümüz Hristiyanlarını da Hz. İsa (as)'ya uyanlar olarak kabul edemeyiz, çünkü Allah, Kur'an'ın birçok ayetinde "üçleme" ye inananların kafir olduklarını bildirmiştir:

"Andolsun, 'Allah üçün üçüncüsüdür.' diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir İlah'tan başka İlah yoktur..." (Maide, 5/73)

Bu durumda "sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi, açık bir işaret taşımaktadır. Hz. İsa (as)'ya uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk olması gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne tekrar gelişiyle ortaya çıkacaktır. Ve tekrar dünyaya gelişi sırasında bu kutlu insana tabi olanlar, kıyamete kadar inkar edenlere üstün kılınacaktır.

Ayrıca ayetin sonunda geçen "...Sonra dönüşünüz banadır..." ifadesi de dikkat çekicidir. Allah Hz. İsa (as)'a uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğini haber verdikten sonra, Hz. İsa (as) da dahil olmak üzere tümünün kendisine döneceğini bildirmektedir. "Allah'a dönmeleri" ölmeleri olarak anlaşılmalıdır. Bu da, Hz. İsa (as)'ın da kıyamete yakın dönemde yeryüzüne tekrar geldikten sonra ölümünün gerçekleşeceğine bir işaret olabilir.

 

● "Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet gününde o, onlar aleyhine şahit olacaktır." (Nisa, 4/159)

Yukarıdaki ayette yer alan "ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur" ifadesindeki “ona” zamiri Hz. İsa’ya aittir. Kıyamet gününde İsa peygamber onlar aleyhine şahit olacaktır. Yahudilerin kendisini yalanladıklarına Hristiyanların da İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu iddia ettiklerine şahit olacaktır.  

"Ölümünden önce" ifadesinin yorumu ile ilgili çeşitli yorumlar vardır. Bazıları bu ifadenin "Kitap Ehlinin kendi ölümlerinden önce" inanması anlamında olduğunu düşünmektedirler. Bu yoruma göre Kitap Ehlinden olan her kişi kendisine ölüm gelmeden Hz. İsa (as)'ya mutlaka iman edecektir. Bu konuda İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin Ruhû’l Beyân adlı tefsirinde şunlar yazılıdır:

“Yahudi ve Hristiyanlar içerisinde hiçbir kimse yoktur ki ölmeden önce İsa peygambere iman etmemiş olsun. Yani ölmeden önce Hz. İsa'ya mutlaka iman edecektir. Rivayet edildiğine göre Yahudi’nin ölümü yaklaşıp kendisine ahiretin durumu gösterilince, melek yüzüne ve arkasına vurur ve “Hazreti İsa sana peygamber olarak geldi fakat onu yalanladın” der. Yahudi ise iman eder. Fakat teklif zamanı geçip imanın fayda vermeyeceği bir zamanda iman eder. Aynı Melek Hıristiyan’a, “Allah'ın kulu ve Resulü sana geldi. Onun Allah ve Allah'ın oğlu olduğunu iddia ettin” der. Bunun üzerine Hristiyan da onun Allah'ın resulü olduğuna iman eder. Fakat o andaki imanın hiçbir faydası yoktur. Bu rivayete göre hiçbir Yahudi ve kitap ehlinin İsa peygambere inanmadan ölmeyeceği söylenir. Boğulsa, yansa ya da üzerine duvar yıkılması ile ölse bile yine durum böyledir.”
Fakat Hz. İsa (as) döneminde Kitap Ehli tanımlamasına dahil olan Yahudiler ona iman etmemekle kalmamış, onu öldürmek için tuzak kurmuşlardır. Daha sonra da onu öldü sanıp inkarlarını sürdürmüşlerdir. Aynı durum bugünkü Yahudiler için de geçerlidir, çünkü onlar Hz. İsa (as)'yı peygamber olarak kabul etmemektedirler. Bugüne kadar Hz. İsa (as)'ya iman etmemiş milyonlarca Ehli Kitap Yahudi yaşamış ve Hz. İsa (as)'ya iman etmeden ölmüştür. Dolayısıyla ayette söz konusu olan Kitap Ehlinin değil, Hz. İsa (as)'ın ölümüdür. Sonuç olarak, ayetlerin bizlere gösterdiği gerçek ise şudur: "Hz. İsa (as) ölmeden önce tüm Ehli Kitap ona iman edecektir."

Bu yorumu şöyle de anlayabiliriz: İsa peygamberin gökten inmesi zamanında hiçbir kitap ehli yoktur ki Hz. İsa ölmeden önce İsa'ya inanmamış olsun. Yani İsa peygamberin gökten indirildiği zamana kalan kitap ehli İsa'ya inanacaktır. İsa peygamber yeryüzünde 40 yıl kalıp sonra ölecek ve Müslümanlar onun namazını kılıp toprağa vereceklerdir.

● Hz. İsa (as)'ın yeniden yeryüzüne döneceği ile ilgili bir başka ayet de Zuhruf Suresi'nin 61. ayetidir. Bu surenin 57. ayetinden itibaren Hz. İsa (as)'dan bahsedilir:

"Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: 'Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?' Onu yalnızca bir tartışma konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık. Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı." (Zuhruf, 43/57-60)

Bu ayetlerin hemen arkasından gelen 61. ayette Hz. İsa (as)'nın kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir:

"Şüphesiz o, kıyamet saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru yol budur." (Zuhruf, 43/61)

Bu ayetin Hz. İsa (as)'nın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne açık bir işaret taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü Hz. İsa (as), Kur'an'ın indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk hayatını "kıyamet saati için bir bilgi" yani bir kıyamet alameti olarak anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz. İsa (as)'nın, ahir zamanda, yani kıyametten önceki son zaman diliminde yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alameti olacağıdır.

Bu ayette geçen "O, kıyamet saati için bir ilimdir" ifadesinin Arapça karşılığı şu şekildedir: "İnnehu le ilmun lissâati."

Bu ifadede yer alan "hu" zamirinin "Kur'an"a işaret ettiğini söyleyenler vardır. Ancak Kur'an için "hu" yani "o" zamiri kullanıldığında mutlaka ayetin öncesinde veya sonrasında veya ayetin içinde Kur'an'ı anlatan başka ifadeler de bulunmaktadır. Başka bir konu içinde "hu" zamiri ile Kur'an'dan bahsedilmez. Ayrıca bu ayetin öncesindeki ayete bakıldığında, orada da Hz. İsa (as) kastedilerek o zamiri kullanıldığı görülecektir:

"O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık." (Zuhruf, 43/59)

Bu zamirin Kur'an'a işaret ettiğini söyleyenler ise ayetin devamında geçen "Ondan kuşkulanmayın, bana uyun" ifadesini delil olarak gösterirler. Ancak bu ifadenin öncesindeki ayetler tamamen Hz. İsa (as)'dan bahsetmektedir. Bu nedenle "hu" zamirinin bir önceki ayetlerle ilgili olması ve Hz. İsa (as)'yı anlatması daha uygundur. Nitekim büyük İslam alimleri de bu zamiri gerek ayetlere gerekse sahih hadislere dayanarak Hz. İsa (as) olarak açıklamaktadırlar. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde bu konu şu şekilde açıklanmaktadır:

"Muhakkak ki o saat için bir ilimdir de -saatin geleceğini ölülerin dirilip, kıyam edeceğini bildiren bir delil ve alamettir. Çünkü İsa gerek zuhuru ve gerek emvati ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın kıyamını (ölülerin kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki olacağına bir delil olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet alametidir)."

 

"Hani Melekler, dediler ki: 'Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte de yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. 'Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?' dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona 'Ol.' der, o da hemen oluverir. Ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek." (Al-i İmran, 3/45-48)

Ayette, Allah'ın Hz. İsa (as)'ya, Tevrat'ı, İncil'i ve bir de "Kitab'ı" öğreteceği haber verilmektedir. Bu kitabın hangi kitap olduğu kuşkusuz önemlidir. Aynı ifade Maide Suresi'nin 110. ayetinde de yer almaktadır:

"Allah şöyle diyecek: 'Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide, 5/110)

Her iki ayette de geçen "Kitap" ifadesini incelediğimizde, bunun Kur'an'a işaret ettiğini görürüz. Ayetlerde Tevrat ve İncil dışında gönderilen son hak kitabın Kur'an olduğu bildirilmektedir. (Hz. Davud'a verilen Zebur da Eski Ahit'in içindedir) Bunun yanında, Kur'an'ın başka ayetlerinde, "Kitap" kelimesi, İncil ve Tevrat'ın yanında Kur'an'ı ifade etmek için kullanılmıştır:

"Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O, sana Kitab'ı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat ve İncil'i de indirmişti." (Al-i İmran, 3/2-3)

Kitap kelimesinin Kur'an'a işaret ettiği başka ayetler de şu şekildedir:

"Allah Katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir Kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir." (Bakara, 2/89)

"Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik." (Bakara, 2/151)

Bu durumda, Hz. İsa (as)'ya öğretilecek olan üçüncü "Kitab"ın Kur'an olduğunu ve bunun da ancak Hz. İsa (as)'nın ahir zamanda dünyaya dönüşünde mümkün olabileceğini düşünebiliriz. Çünkü Hz. İsa (as) Kur'an'ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı. Biraz sonra detaylı olarak göreceğimiz gibi, Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa (as)'nın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil ile değil Kur'an'la hükmedeceği bildirilmektedir. Bu da ayetteki manaya tam olarak uygun düşmektedir.

 

● Hz. İsa (as)'nın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka delil ise Maide Suresi'nin 110. ayetinde ve Al-i İmran Suresi'nin 46. ayetinde geçen "kehlen" kelimesidir. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:

"Allah şöyle diyecek: Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun." (Maide, 5/110)

"Beşikte de yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Al-i İmran, 3/46)

Bu kelime Kur'an'da sadece yukarıdaki iki ayette ve sadece Hz. İsa (as) için kullanılmaktadır. Hz. İsa (as)'nın yetişkin halini ifade etmek için kullanılan "kehlen" kelimesinin anlamı "otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse" şeklindedir. Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla "35 yaş sonrası döneme işaret ediyor." şeklinde çevrilmektedir.

Hz. İsa (as)'nın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında Allah Katına yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbni Abbas'tan rivayet edilen hadise dayanan İslam alimleri, Hz. İsa (as)'nın yaşlılık döneminin, tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa (as)'nın nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler.

İslam alimlerinin bu yorumunun isabetli olduğu, söz konusu ayetler dikkatle incelendiğinde kolaylıkla anlaşılmaktadır. Kur'an ayetlerine bakıldığında bu ifadenin, yalnızca Hz. İsa (as) için kullanıldığını görürüz. Tüm peygamberler insanlarla konuşup, onları dine davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Ancak Kur'an'da hiçbir peygamber için bu şekilde bir ifade kullanılmamaktadır. Bu ifade sadece Hz. İsa (as) için ve mucizevi bir durumu ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Çünkü ayetlerde birbiri ardından gelen "beşikte" ve "yetişkin iken" kelimeleri iki büyük mucizevi zamana dikkat çekmektedirler.

Nitekim İmam Taberi, Tefsir'inde bu ayetlerde geçen ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır:

"Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa'nın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı. Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz. İsa'nın hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu görüştedir. Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır."

"Kehlen" kelimesinin açıklamaları da, Kur'an'da yer alan diğer bilgiler gibi, Hz. İsa (as)'nın tekrar yeryüzüne gelişine işaret etmektedir.

Tüm bu anlatılanlar Hz. İsa (as)'nın ahir zaman adı verilen dönemde yeryüzüne tekrar geleceğini ve insanları hak din olan İslam'a yönelteceğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu, Allah'ın iman edenlere büyük bir müjdesi, rahmeti ve nimetidir. İman edenlerin sorumluluğu ise, Hz. İsa (as)'yı en güzel şekilde savunup desteklemek ve onun insanları çağırdığı Kur'an ahlakını en doğru şekilde yaşamaktır.

 

Hadislerden Deliller

Hadis-i şeriflerde, Hz. İsa (as)'nın yeryüzüne dönüşü, dönmeden önce ve döndükten sonra gerçekleşecek çeşitli hadiseler hakkında Peygamber Efendimiz (sav) çok önemli bilgiler vermiştir. Peygamberimiz (sav)'in gelecek hakkında verdiği bilgiler "gayb" haberlerindendir. Allah ayetlerde dilediği elçilerine gayb bilgilerini vereceğini bildirmiştir:

"O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyiciler) dizer." (Cin, 72/26-27)

Peygamberimiz (sav), Allah'ın bildirmesiyle, kıyamet alametleri ile ilgili de birçok haber vermiştir. Hz. İsa (as)'nın ahir zamanda yeryüzüne ikinci kez gelişi Peygamber Efendimiz (sav)'in gelecekle ilgili verdiği haberler arasında önemli bir yere sahiptir. Ahir zamanla ilgili rivayetler sahih hadis kaynağı olan Kütüb-ü Sitte'nin tamamına ve ardından İmam Malik'in Muvattası, İbn Huzeyme ile İbn Hibban'ın Sahih'leri, İbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsnedleri gibi en muteber hadis kaynaklarına girmiştir. Bu kaynaklardan öğrendiğimize göre Peygamberimiz (sav), Hz. İsa (as) ile ilgili çok özel açıklamalarda bulunmuştur. Hz. İsa (as)'nın ikinci gelişi konusu, "tevatür" (kuvvetli haber) derecesinde bilinen bir konu olarak hadis ilmi içinde yerini almıştır.

Hz. İsa (as)'nın gelişi konusunda nakledilen hadisler tevatür derecesindedir. Birçok araştırmacı da alimlerimizin görüşlerinin bu yönde olduğunu aktarmaktadır. Tevatürün tanımı Büyük Lugat'ta şöyle yapılmaktadır:

Tevatür: Kuvvetli haber, içinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemaate dayanan kuvvetli haber.

Hz. İsa (as)'nın gelişinin tevatür derecesinde hadislerle bildirildiğine dair özel olarak bir eser kaleme alan büyük hadis alimi Şeyh Muhammed Enver el Keşmiri Et Tasrih bi-ma tevatera fi nuzuli'l Mesih isimli çalışmasında 75 tane Hadis'e ve 25 tane sahabeye ve sahabeleri görenlere ait esere yer vermiştir.

Hz. İsa (as)'nın tekrar geleceğini nakleden alimlerin başında İmam-ı Azam Ebu Hanife gelmektedir. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir:

"Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cücün çıkması, Güneş'in batıdan doğması, İsa (as)'ın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde varid olduğu vech ile, haktır, olacaktır."

Hz. İsa (as)'nın yeryüzüne tekrar gelişi konusu kıyametin on büyük alametinden biridir ve birçok İslam alimi eserlerinde bu konuyu detaylı olarak ele almışlardır. Bu konudaki izahlar topluca değerlendirildiğinde Hz. İsa (as)'nın ikinci gelişi hakkında İslam alimleri arasında bir söz birliği olduğu açıkça görülür

Alim İbn-i Kesir ise, konuyla ilgili ayetlerin tefsirini yaptıktan ve ilgili hadisleri açıkladıktan sonra düşüncesini şöyle ifade etmektedir:

"İşte bunlar Resulullah (sav)'den mütevatir olarak rivayet edilmiştir ve bu hadis-i şeriflerde, Hz. İsa'nın nasıl ve nereye ineceği hususu açıklanmıştır.? Hz. İsa'nın cesed-i şerifiyle dünyaya ineceği hakkında zikredilen sahih ve mütevatir hadis-i şerifler, tevile (başka şekilde yorumlanmaya) elverişli değildir. Dolayısıyla, zerre kadar imanı ve insafı olan herkesin, Hz. İsa'nın yeryüzüne ineceğine inanması gerekmektedir ki, bunu ancak şeriata zıt, Allah'ın Kitabına, Resulü'nün sünnetine ve ehl-i sünnetin ittifakına muhalif olan kimseler inkar edebilir."

Konu hakkında eserleri bulunan yazarların nakillerinden de anlaşılmaktadır ki hadis kaynakları çok zengindir. Dahası, Hz. İsa (as)'nın gelişinin ahir zamanda gerçekleşecek olan kıyamet alametlerinden olduğunu bildiren hadisler de Buhari, Müslim gibi ana hadis kaynaklarında yer almaktadır. Bu hadislerden bazıları şöyledir:

"Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman kıyamet kopmaz... Biri de İsa (as)'ın inmesi..." (Müslim, Kitabü-l Fiten: 39)

"Vallahi Meryem oğlu [Hz. İsa (as)], Hacc yapmak veya umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için icabet edecektir." (Müslim, Hacc: 216, 1252)

"Kıyamet on alamet görülmedikçe kopmaz: Duman, Deccal, Dabbetu'l arz, Güneş'in batıdan doğması, İsa'nın yeryüzüne inmesi..." (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 362)

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır..." [Buhari, Kitabü'l-Büyu': 102, Mezalim: 31, Enbiya 49; Müslim, İman: 242 (155); Ebu Davud, Melahim: 14 (4324); Tirmizi, Fiten: 54 (2234)]

"İsa inecek; emirleri: 'Haydi gel, bize namaz kıldır!' diyecek. Buna karşılık: 'Kiminiz kiminizin emiridir. Bu, Allah'ın bu ümmete bir lütfu keremidir.' diyecek." (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 380)

"Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek..." (Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, cilt 2, s.192; Kenzul Ummal, Kitabul-İman, Bab-ı Nüzul-i İsa İbn-i Meryem, 14/332)

"İmamınız kendinizden olduğu halde, Meryem oğlu sizin içinize indiği zaman sizler nasıl olursunuz?" (Buhari, Enbiya 50, 3265, 3/1272; Müslim, İman: 71,155,1/136; Beyhaki, Esma ve Sıfat: 3265, 2/166)

 

Hz. İsa’nın Tekrar Gelişine İnanmak Şartdır

İslam Alimleri Hz. İsa (as)'nın gelişini, Akide (İnanılan ve İtikad Edilen Esas) konusu olarak değerlendirmektedirler. Ehl-i sünnetin inanç konularını açıklayan hemen tüm eserlerde, Hz. İsa (as)'ın kıyametten önce yeryüzüne geleceği, Deccal ile mücadele edip onu öldüreceği, gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacağı yer almaktadır. İslam alimleri, Kur'an-ı Kerim'de yer alan delilleri ve hadislerde bildirilen haberleri bir arada değerlendirerek, Hz. İsa (as)'ın dönüşüne inanmayı önemli bir inanç esası olarak kabul etmişlerdir. Ve konuyu şu şekilde açıklamaktadırlar:

1. Nisa Suresi'nin 157. ayetinde Allah, "... Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi..." diye bildirmiştir. Bu ayetle birlikte Kur'an'ın diğer pek çok ayetinde Hz. İsa (as)'nın Allah Katında diri olduğu bildirilmekte ve yeryüzüne ikinci kez geleceğine işaret edilmektedir. İslam alimleri bu konuda ittifakla, bunun aksini savunmanın hiçbir şekilde mümkün olmadığını söylemektedirler. Örneğin İbn Hazm bu ayeti tefsir ederken; "Hz. İsa (as)'nın öldürüldüğünü söyleyen bir kimsenin mürted (İslam dininden dönen) veya kafir olacağını" vurgulamıştır.

2. Hz. İsa (as)'nın gelişi ile ilgili hadislerin, tevatür derecesinde ve bu konuda hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık olmaları Müslümanlar için çok önemli bir delildir. Üstelik bu konudaki hadislere karşı öne sürülebilecek -yani Hz. İsa'nın yeniden gelmeyeceğini bildiren- tek bir farklı hadis dahi yoktur.

3. Cabir İbn-i Abdullah'dan rivayet edilen "Mehdi'nin çıkışını inkar eden, muhakkak Muhammed (sav)'e indirilene küfretmiştir. Meryem'in oğlu İsa'nın inişini inkar eden de muhakkak kafir olmuştur. Deccal'in çıkacağını kabul etmeyen de muhakkak kafirdir." hadisi de İslam alimleri tarafından kullanılan bir diğer delildir. Bu hadis, Şeyh Hace Muhammed Parisa'nın Faslul Hitap, Şeyh Ebu Bekir el Kelabazi'nin Meanil Ahbar, İmam Süheyli'nin er-Ravuzul Ünüf, İmam Suyuti'nin el-Arful Verdi fi Ahbaril Mehdi gibi ünlü İslami kaynaklarda yer almaktadır. Ayrıca Şeyh Ebu Bekir, bu hadisin senetini de açıklamıştır: "Bize Muhammed İbni Hasen, ona Ebu Abdillah el-Huseyn İbni Muhammed, ona İsmail İbni Üveys, ona Malik İbni Ebes, ona Muhammed İbni Münkedir, ona da Cabir İbni Abdillah Hazretleri böylece bildirmişlerdir."

4. Hz. İsa (as)'nın gelişiyle ilgili hadisleri nakleden ravilerin çokluğu ve güvenilirlikleri de İslam alimlerinin dikkat çektikleri bir diğer husustur. Bu ravilerden bazıları şunlardır: Ebu'l Eşas es-Sanani, Ebu Rafi, Ebul Aliye, Ebu Ümametle Bahili, Ebud Derda, Ebu Hureyre, Ebu Malik el-Hudri, Cabir İbn Abdillah, Huzeyfe İbni Edis, Sefine, Katade, Osman İbnül As, Nafi İbni Keysani, Velid İbni Müslim, Ammar İbni Yasir, Abdullah İbni Abbas...

Tüm bu bilgiler sonucunda İslam alimleri Hz. İsa (as)'nın inişine ve gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacağına imanı, önemli inanç esaslarından biri olarak değerlendirmişlerdir.

 

Hz. İsa’nın Gelmesiyle  Yapacağı Önemli İşler

Hz. Ebu Hureyre (ra)’ın rivayet ettiği bir hadis şöyledir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim! Meryem oğlu İsa'nın, aranıza (bu şeriatle hükmedecek) adaletli bir hakim olarak ineceği, istavrozları kırıp, hınzırları öldüreceği, cizyeyi (Ehl-i Kitap'tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur."

Sonra Ebu Hureyre der ki: "Dilerseniz şu ayeti okuyun, "Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölümünden önce O'nun (İsa'nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise İsa onlar aleyhine şahitlik edecektir." (Nisa, 4/159). [Buhârî, Büyû 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242, (155); Ebu Davud, Melahim 14, (4324); Tirmizî, Fiten 54, (2234).]

> İnancımıza göre Hz. İsa ölmemiş, semaya çekilmiştir. Cesed-i dünyevîsi ile semada yaşamaktadır. Hadiste de görüldüğü üzere, kıyamete yakın, yeryüzüne inecek, müsbet icraatları gerçekleştirecek: Deccal'in hasıl ettiği manevî tahribatı telafi edecektir. Onun gelmesiyle birlikte bolluğun, refahın artacağının ifade edilmesi, onun ıslahatı sadece manevî cihette olmayacak, maddî cihette de olacak, iktisadî düzelmeler, düzeltmeler de gerçekleştirecektir.

> İstavrozların kırılması: Hristiyanlığın iptal edilmesi, yeryüzünden kaldırılması demektir. Bugün insanlığın ızdırap kaynağı olan Batı'nın gerisinde kilisenin yer aldığı düşünülürse, kilisenin iptali, Batı'nın dize getirilmesi, egoizmden kurtarılması, gerçek insaniyete kavuşturulması demektir. Dünya siyaset ve ekonomisine hakim olan Batı'nın hakka gelmesi insanlığın genel bir barışa kavuşması demektir. Zira günümüzde, dünyanın neresinde olursa olsun, insanları huzursuz eden bütün sosyal fitnelerin, kargaşaların gerisinde Batı'nın emperyalist eli mevcuttur. Beşerî ızdırapların temelinde bu "Batılı el" yatmaktadır. Haçın kırılması ile Hıristiyanların Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi inancı yok edilecektir. Hz. İsa bizzat Hıristiyanların inandığı bu olayı ret edecektir.

> Domuz etinin haram kılınması: Hristiyanlar hınzır (domuz eti) yeme ruhsatını dinlerinden almaktadırlar. Din iptal edilince, diğer pek çok batıl inançları meyanında "domuz yeme" âdetleri de iptal olacak demektir. Dahası, bir rivayette 

> Adavetler, buğzlar, hasedler ortadan kalkacaktır:   Müslümanlarla Hristiyanlar arasında, asırlar değil, çağlar boyu süregelmiş olan düşmanlıkların kalkacağı ifade edilmiş olmaktadır. Bütün bunların nedeni kilise idi. Onun Hz. İsa tarafından iptali, çok şeyin birden değişeceğine bir işarettir.

> Cizyenin terkedilmesi: Cizye ehl-i kitaptan alındığına göre, bu Yahudilerin ve Hristiyanların Müslüman olması demektir. Çünkü Müslümandan cizye alınmaz, zekat alınır. Şu halde dünyada tek din kalır, cizye verecek kimse bulunmaz demektir. Buradan şu yoruma ulaşan da olmuştur: "Mal öyle çoğalır ki, cizye yoluyla alınan malın sarfı için bundan istifade edecek fakir kalmaz. İstiğna sebebiyle, cizye sarfedilmeden terkedilir."

> Tek secdenin dünya ve içindekilerden hayırlı olması: Bu ifade, o zamanda, "sadakayı kimse kabul etmeyeceği için Allah'a en ziyade yaklaşma yolunun sadece ibadet ve namaz olacağı" şeklinde açıklanmıştır. Bazı alimler: "İnsanlar dünyadan öylesine nefret ederler ki, tek bir secde onlara dünya ve içindekilerden daha sevimli olur" şeklinde yorum getirmiştir.

İbnu'l-Cevzî der ki: "Ebu Hureyre, rivayetin sonunda ayet okumakla, o ayetle 'Tek secde dünya ve içindekilerden hayırlı olacak.' sözü arasında münasebet kurduğuna işaret etmek istemiştir. Zira Ebu Hureyre bu suretle insanların düzeleceklerine ve imanlarının kuvvetine ve hayırlı amellere yönelmelerine işaret etmektedir. Öylesine bir düzelme ve kuvvetli bir imana ulaşacaklar ki, onlar tek secdeyi dünya ve içindekilere tercih edecektir. Secdeden maksat rek'attir."

> Bazı İslam alimleri, "Diğer peygamberler değil de Hz. İsa'nın inmesi, Yahudileri reddetme hikmetine dayanır. Çünkü onların iddiasına göre, Hz. İsa'yı öldürdüler. Allah ise onların yalanlarını beyan etti." demiştir.

> Şu da söylenmiştir: "Hz. İsa, Hz. Muhammed ve ümmetinin sıfatını görünce Allah'a dua edip, kendisini de bu ümmetten kılması talebinde bulunmuş, Allah da duasını kabul etmiştir. Böylece, onun hayatını, ahir zamanda bir müceddid olarak inme vaktine kadar ibka etmiştir. Günü gelince yeryüzüne inip, Deccal'ı öldürecektir. Onun inişi Deccal'ın zuhur zamanına tesadüf edecektir."

> Hz. İsa inince, yeryüzünde ne kadar kalacak: Bu konu ihtilaflıdır. Bazı rivayetlerde yedi yıl kalacaktır. Bazı rivayetlerde, indikten sonra evleneceği ve 19 yıl daha yaşayacağı ifade edilmiştir. Bir başka rivayette ise 40 yıl kalacağı söylenmiştir.

> Hz. İsa bir veli olarak tekrar geleceğinden kendisinin bir peygamber olarak görev yapmamasından dolayı, makam izharı olmayacaktır. Onun gelmesi Hristiyanlık ve İslamiyet'in beraber hareket etmesi ve birleşmesi açısından önemlidir. Ayrıca Yahudiler de onun geleceğini biliyor ve nefret ediyorlar. Belki de onun bilinmemesi hizmeti açısından daha ehemmiyetlidir. Şayet bilinse rahat hizmet edemeyebilir.

 

Risale-i Nur’da Hz. İsa’nın Tekrar Gelişi İle İlgili Açıklamalar

Hz. İsa (as), insan ve peygamber olarak harikalara mazhar olmuş bir zattır. İlk yaratılışına, hayatına, nübüvvetine ve mucizelerine bakıldığında, diğer esma-i ilahiye ile birlikte onda “Kadir” isminin galiben tecelli ettiği görülmektedir. Dünyaya ilk gönderilmesi, Kur’an-ı Kerim’de “Allah katında İsa’nın hali Adem’in yaratılışı gibidir” ifadesiyle Adem (as)’a benzetilmektedir.

Cenâb-ı Hak emir ve irâdesinin küllî bir cilvesi olan âdetullah kanunlarını kudretine perde yapmakta ve bazen bu “âdetlerini” bir hikmete binaen değiştirmektedir. Hârikulâde bazı fertlerle halk ederek âdetlerini “tahsis ve takyid” etmektedir. Böylece her şeyde ve her kanunda irâde ve ihtiyarının hükmettiğini göstermektedir. İnsan ve hayvanın yaratılmasında görülen tenasül kanunu da aynı hikmetle, başta insanların babası Hz. Adem’in yaratılması olmak üzere, bütün hayvan türlerinin başlangıçlarında, âdeta onların Adem’leri hükmündeki ilk fertlerinin hilkatinde “hark” edilmiştir (ortadan kaldırılmış/değiştirilmiştir). Bu “hark-ı âdet”, her baharda tenasül kanunu haricinde yoktan yaratılan bir çok hayvan türünde tekrarlanmaktadır. Neticede şuur sahipleri bu âdet değişmelerine bakarak, her bir şeyin hem ferd hem de nev olarak doğrudan doğruya Zât-ı Kadir-i Zülcelâlin kudretiyle yaratıldığını anlamaktadırlar. Böylece önlerine ehadiyet ve vahidiyete dair bir pencere daha açılmaktadır. İşte bu kadar “şüzuzat” (istisnalar) ile yırtılan kanun-u tenasülün insan nev’indeki bir başka istisnası da Hz. İsa olmuş ve Cenab-ı Hak onu da Hz. Adem gibi pedersiz olarak dünyaya göndermiştir.

Hz. İsa’nın dünyaya gelmesi gibi ayrılması da yine bilinen şekilde değil, istisnaî bir yolla gerçekleşmiştir. Kendisini öldürmek isteyenler, Zât-ı Zülcelâlin, “cism-i dünyevisiyle” onu (semaya) yükselttiğinden habersiz, ona benzeyen birini öldürmüşlerdir. Gerçekte İsa Aleyhisselâmın dünya hayatına “uzun bir ara” verilmiştir. Melek hayatı gibi bir hayata intikal ederek nuranî bir letâfet kesb etmiş ve Hz. İdris’e arkadaş olmuştur. İki peygamber de beşeriyetin gereklerinden tecerrüd edilen bir hayat tabakasına yükseltilmiş ve “âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunmaktadırlar.”

Ahirzamanla ilgili hadis-i şeriflerde Hz. İsa’nın dünyaya yeniden gönderileceği ve “Deccal’i öldürmek” gibi çok mühim icraatta bulunacağı haber verilmektedir. Ancak, bunlar umumiyetle “müteşabih”, yani manası herkes tarafından tevilsiz/tefsirsiz (izahsız) anlaşılamayan hadislerdir. Hadislerin sadece zahirine baktıklarından gerçek anlamını kavrayamayan bir kısım alimler şüpheye düşmüşler ve iki gruba ayrılmışlardır. Bir kısmı, anlayamadığını “istib’ad” ederek (akıldan uzak ve akla aykırı görerek) inkara meyleden “zahirî nazar”ın tuzağına düşmüş ve hadislerin sıhhatini inkar etmişlerdir. İkinci kısım zahir uleması ise gerçek manasını anlamadığı, fakat sıhhatine de ilişemediği bu hadisleri “hurafevari bir mana verip, âdeta muhal bir sureti bekler bir tarzda” yorumlamışlardır. Her iki tavır ve yorumdan da sonuçta Müslümanların avam kısmı zarar görmektedir. Aynı zamanda bu ihtilaf ve karışıklıktan en çok İslam’ın hasım ve muarızları istifade etmekte ve Müslümanların imanını sarsmaya çalışmaktadır. Biçare Müslümanlar ahirzamanla ilgili hadislerin manası ve bilhassa Hz. İsa’nın “nüzulü” hakkında mütehayyir kalmaktadır.

Halbuki ne bazılarının ahirzaman hadiselerinden haber veren hadisleri adem-i kabulü meselenin hakikatini ortadan kaldırabilir ne de mesele hurafeci ve aklı zayıfların eline bırakılacak kadar önemsizdir. Bilhassa Hz. İsa’nın dünyaya yeniden gönderilmesi hakikatinin “hurafeci ve inkarcıların” elinden kurtarılmasıyla Müslümanların imanının tashih ve takviyesi, zamanımızın en önemli “mesail-i diniyesinden” sayılmalıdır ki, bu vazifeyi yine, “ahirzamanın en büyük müceddid ve müctehidi olan Risale-i Nur” yapmaktadır. Bilhassa ahirzamanla ilgili müteşabih hadislerin hakikî tevilleri Risale-i Nur’un çeşitli bahislerinde “Kur’an’ın feyziyle” ortaya konulmuştur.

Risale-i Nur’dan öğreniyoruz ki, “ahirzamanda Hz. İsa’nın (semadan) nüzulü kat’idir.” Yalnız, bunu anlamak için tek boyutlu düşünce yerine müteaddit mana tabakalarını (bedahet, sarahat, işaret, ima, remiz ilâahir) nazara alan geniş bir tefekküre ihtiyaç vardır. On Beşinci Mektup’taki izah işte bu geniş tefekkürün önünü açacak niteliktedir. Buna göre “nüzul” meselesinin en mühim hikmeti ve anlamı şudur: “Ahirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak: (…) İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüt eden bir cereyan-ı nemrudâne, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, Ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. (…) İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlâhiyenin semâsından nüzul edecek, halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.” Hz. İsa, komiteleşmiş dinsizliğe karşı bu çok önemli mücahedesini yaparken de bir “cemaate” istinad edecektir.

İşte hadis-i şeriflerde verilen sadık haberlerin hakiki bir manası budur ve bu izah, Hz. İsa’nın gelmesinin akla aykırı olmayıp, tam da hikmeti anlayan aklın gereği olduğunu göstermektedir.

Peki Hz. İsa nasıl gelecektir? Meselenin akılları en çok merakta bırakan yönü burasıdır. Öncelikle unutulmamalıdır ki, nasıl olursa olsun ineceğini “…bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şey’in vaadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş; haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş; elbette yapacaktır.” Başta da söylediğimiz gibi, Hz. İsa galiben Kadir ismine mazhardır ve Kadir-i Zülcelal’in Kudretinin tasarrufunda her zaman perdeler olması zarureti yoktur ve bu tasarruf bizim ilmimize de münhasır değildir. Mahiyeti nasıl olursa olsun Hz. İsa’nın gönderileceği kesindir. Kaldı ki, mü’minler için bunun misalleri de yok değildir. “Her vakit semâvattan melâikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’ eden (Hazret-i Cibril’in Dıhye suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmı, İsâ dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsâ, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak değil. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek(tir).”

Konuyu bağlarken son olarak şunu da hatırlatmak istiyoruz: “Hazret-i İsa Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsa olduğunu bilmek lâzım değildir (herkesin onu tanıması gerekmez). Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.” Böyle olması imtihan sırrının devamı için zarurîdir. Hele bir de “Ben Hz. İsa’yım ve sizi kurtarmaya geldim(!)” diye ortalıkta dolaşmayacağı kat’idir.

Cenab-ı Erhamurrahimîn, farz-ı muhal, Hz. İsa’yı yeniden göndereceğini Muhbir-i Sadık vasıtasıyla haber verip vaad etmeseydi bile, ahirzamanda büyük bir manevî karanlığa düşen ve dinsizlik illetine maruz kalan biçare beşerin lisan-ı halleriyle yaptıkları duaya cevap olarak Rahmetini indirecekti. Rahmetin, yağmurdan tut Kur’an’a kadar nice şekilleri vardır inmek için! Hz. İsa’nın, bu sefer Kur’an’la “ölüleri dirilten nefesi”ne, ahirzaman kalbi manen ölmüş insanların çok ihtiyacı var. Hatta kendini İsa zanneden biçareler bile ancak o nefesle sıhhat bulabilir

 

Biz Müslümanlar, Hz. İsa (as)’ın Allah’ın bir Peygamberi olduğuna inanır ve onu severiz. Onun tekrar dünyaya gelişi ile ilgili yaptığımız yorumlar, İslam inancının bize verdiği bilgiler çerçevesinde olmaktadır. Ancak her şeyin doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

 

Yorum ve Eleştirileriniz için :  oryanmh@gmail.com

Ana Sayfa          Yorumlar

Hz. İsa (as)’ın

Tekrar Dünyaya Gelmesi

 

Yayınlama Tarihi : 23.07.2024